Evlendiğimizde baldızım küçük bir okullu kızdı. Sempatik, şişman, yaygaracı bir kız.. Ama iki yıl içinde gelişti, serpildi, genç kız oldu.. Hem de ne kız.. İncecik belli, düzgün bacaklı, iri göğüslü, afet mi afet bir şey.. O etli dudakları, iri yeşil gözleri, uzun sarı saçları, havalı yürüyüşü bütün erkekleri dönüp baktırıyordu kendine..
Hiç kötü gözle bakmadım ona.. Bize kalmaya geldiğinde sere serpe mini eteğiyle bacaklarını sergilediğinde, denize gittiğimizde mayosunu geren göğüslerini, önündeki kabarıklığı gördüğümde, banyodan havluya sarınıp ıslak saçlarıyla çıktığında, gezmeye gittiğimizde önümde diri kalçalarının etlerinin titrediğini, sağa sola sallanmasını izlediğimde…
Yanındayken korumam gereken bir varlıktı o.. Karımın kardeşi.. Akrabam.. Sadece geceleri fantazilerimde benimdi.. Evlendi, yurtdışına gitti.. Yılda bir kez gelebiliyor, kısa süre kalıp gidiyordu. Daha da olgunlaşmış, harika olmuştu.
Hep hayallerimde sevişmeye devam ettim onunla.. Minik sahneleri büyütüp geliştirdim, hayaller kurdum, seviştim. Oturma odasında uyurken açılmış bacaklarını örttüm, gece hayalimde o bacakları açıp içine girdim, saatlerce evirip çevirdim, kıvrandırdım zevkten inlettim, bağırttım.
Bir gün gezmeye gitmek için giyindiğimiz sırada şiddetli karın ağrısı başladı. Makyaj için girdiği yatak odasından inlemelerini duyunca fırlayıp yanına gittim. Ellerini karnına bastırıp koca yatakta kıvranıyordu. İki büklüm oluyor, vücudu şekilden şekle giriyordu. Bu sırada acıdan kıvrandığında elbisesinin etekleri yukarıya toplandı, ince siyah çoraplı bacakları açıldı, küloduna kadar gözlerimin önüne serildi hazineleri…
Şu seksi, beni bitiren çoraplardan giymişti, dantelli, işlemeli, külodu tanga idi, kadınlığının arasına girmiş, dudaklarının arasında kaybolmuştu.. Farkında değildi açıldığının.. İnliyordu, yatağın üzerinde sağa sola yılan gibi kıvrılıyordu vücudu..
Kucakladım, doktora götürmek üzere beline sarılıp merdivenlerden inmesine yardım ettim. Bacanak yoktu, ben vardım onu korumak için.. Düşmemesi için sıkı sıkı sarılmıştım. Sol kolum belinde, sağ elimle de parmaklarımı pençe gibi geçirdiğim sağ kolunu tutuyordum. İnleyip şikayet etti kolunu acıttığım için… Özür diledim.
Ertesi sene izine yalnız geldi.. Takıldım ona,
“Bacanağı yalnız bırakmasaydın Gülay'cım. Yaramazlık yapabilir orada.. Ne de olsa serbest memleket sizin orası..” dedim.
“Merak etme enişte.. Bacanağının o taraklarda bezi yok. Bir sene yalnız kalsa aramaz o..” Şaşırmıştım,
“İnsan senin gibi bir kadını yalnız bırakır mı hiç?” diyebildim.
“Neden enişte? Ne olur ki..? Bende ne var?”
Gülerek işi şakaya boğdum ama sözlerim gerçeği yansıtıyordu,
“Gençsin, güzelsin, çapkınlar seni rahat bırakmazlar.. Asılırlar.. Senin gibisini buldular mı kaçırmazlar kızım.. Hem yapayalnız bu kadar gün geçer mi?”
“Sen varsın ya enişte..” dedi.
Değişik bir ses tonuyla söylemişti bunu… “Sen varsın ya.. Yalnız bırakma sen de.. Güzelsem bu güzelliği sen değerlendir, yalnızlığımı gider..“ diye yalvarıyordu sanki… Bir an gözlerinin için bakıp kalakaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Bir an suskunluktan sonra ilave ediverdi,