Bir Cuma günüydü, okul sonrası gittiğim dershaneden çıkmış, eve gitmek üzere yola koyulmuştum. Hava berbat, kapalı, rezil bir gün daha… Bir de yağmur bastırdı aniden, şemsiyemi açtım, yol kenarında bekliyorum.
Bir taksi, bir minibüs, ne olursa binip gideceğim. Bu yapışkan yağmurun altında sıçan gibi ıslanmak moralimi bozmuştu iyice…
Aksi gibi her yağmurda olan şey başıma geldi, taksilerin bir tanesi durmuyor, ben yağmurda ıslanıyorum, ayaklarım beni taşımaz hale gelmiş. Mont var üzerimde, fakat kısa eteğim ve külotlu çoraplarım korumuyor soğuktan, altım donuyor.
Tam ümidimi kesmiştim ki, tek tük geçen otomobillerden biri ileriden gelirken farlarını yakıp söndürdü soru sorar gibi… Etrafıma baktım, benden başkası yok, hafif elimi kaldırıp işaret ettim.
Şoför şeytan olsa binecektim. Öyle de olsa bu 18 yaşımda bir manyakla baş edemezsem yuh olsun bana diye düşündüm.
Çantamın içine elimi sokup göz yaşartıcı spreyimin varlığını kontrol ettim, yerinde duruyordu. Otomobil yanıma yaklaştı, cam açıldı. Eğilip baktım, güler yüzlü, yakışıklı, babam yaşında bir adam,
“İstersen gel götüreyim, bekleme yağmurun altında…” dedi gülümseyerek…
Etrafıma bakındım, sonra da şemsiyenin tepesinde tıpırdayıp duran korkunç yağmura… Başka seçeneğim yoktu, ya burada dakikalarca bekleyip sucuğum çıkacaktı, ya da davetkarca beni bekleyen bu lüks arabaya binip rahat edecektim. Ben de öyle yaptım. Şemsiyemi kapatıp açtığı kapıdan kendimi arabaya attım.
“Teşekkür ederim” dedim kısaca…
Bir müddet konuşmadık, ne o ne ben… Yola bakıyordum. Arada da çaktırmadan yanımda tüm dikkatini yola vermiş görünen yakışıklıya…
Şakaklarında tek tük beyazlar vardı, profili sağlam, yakışıklı, güven verici görünüyordu. Hareketleri oturaklı, ağır, kendinden emindi. Arada onun da yan gözle beni kestiğini fark ettim. Eh, normal bir şeydi, tanımadığı bir kızı arabasına almış, yardımcı olmak istese de bela olabilirdim başına…
“Nerde çalışıyorsun?” diye sordu.
Gülümsedim. Onsekizimi yeni bitirmiştim, ama vücudum yirmiyi bulmuştu… Yuvarlak hatlarım kadınsı görüntüm, irice göğüslerim onda bu izlenimi uyandırmış olmalıydı.
“Henüz çalışacak yaşta değilim” dedim. “Dershaneden çıktım, sınava hazırlanıyorum.”
“Sakın bana onbeş yaşındayım filan deme inanmam…” dedi. Yan yan baştan aşağıya, tepeden tırnağa süzüyordu beni… Güldüm,
“Onsekizimi geçeli epey oldu, inanmıyorsan kimliğimi gösterebilirim”
O da gülümsedi. Gülünce beyaz ve düzgün dişleri yüzünü aydınlatıyordu. Çok sempatik, yakışıklı bir erkekti.
“Hayır canım, gerek yok, inandım.”
Ortam ısınmıştı bu yaş sohbetiyle… Yine de kendimi pek açık etmek istemiyordum arabasına bindiğim bu yabancıya… Oysa beni konuşturmaya kararlıydı. Sürekli sorular sormaya başladı. Nerede oturuyorum, dersler nasıl, ailem ne iş yapıyor…