Küçük kasabanın kahpesi (3)

1K 3 0
                                    

O ilk seviştiğimiz günden sonra hiç bırakmadı beni Cafer... Her fırsat bulduğumuzda birbirimize koştuk, seviştik durmaksızın... Fırsatlar yarattık. Bizde para olunca bazen o para alıyordu bizden, toptancıdan mal almak için... Bizim paramız kalmayınca, biz ondan alıyorduk. kocam,

"Yardımlaşma sandığı gibiyiz kanka..." diyordu Cafer'e... "Sen bana, ben sana... Aslan kankam benim..."

Oysa kocam kankasıyla daha neleri paylaştığını bir bilseydi. Karısını... Namusunu... Onu nasıl boynuzladığımı bilseydi... Koştura koştura kankasının koynuna girdiğimi, onun için yandığımı bilebilseydi...

Böylece bizim bahanemiz, kocamın bilgisi dahilinde hep hazırdı. Ben para istemeye gittim, o para vermeye geldi. Araştık, buluştuk, seviştik durmadan...

Bir gün telefon edip beni çağırdı, kasabanın dışında arabasıyla bekledi, arabaya binip yola çıktık. Başımda eşarp, gözümde siyah gözlüklerle kimsenin tanımasına imkan yoktu. Trafik azaldı gitgide, sonunda asfalt yolu bırakıp orman yoluna girdik. Bir eli direksiyonda, diğer eli hep eteğimin altındaydı, kurcalayıp duruyordu beni...

Hala gidiyorduk. Kimseler yoktu ortalıkta, in cin top oynuyordu. Çam ağaçlarının arasındaki toprak yolda sarsıla sarsıla epey yol gittik. Kuş seslerinden ve arabanın motorundan başka bir ses seda yoktu... Ürkmeye başlamıştım.

"Yeter Cafer, nereye gidiyoruz?" dedim korkuyla yolun iki tarafını çeviren koyu yeşil ağaçtan duvara bakarak... "Kurt falan olmasın buralarda?" Sonunda, ağaçların, çalıların arasında bir boşluğa girdi araba, motoru durdurdu. Bana döndü,

"Sevişmeye geldik kırmızı şapkalı kız... Merak etme kurt falan yok buralarda..." dedi benim korkmuş sesimi taklit ederek... Rahatlamıştım, arkama yaslandım, ben de bu kez küçük bir kızın çekingen sesini taklit ederek sordum,

"Hmmm... Peki büyükbabacım..." dedim. "Madem kurt yok diyorsun... Ama, senin ellerin neden bu kadar kocaman büyükbaba?" dedim. Ellerini uzatıp gömleğimin üstünden memelerimi tutuverdi,

"Bunları daha iyi avuçlamak için kızım..." dedi. Yoğuruyordu memelerimi, zevkle inledim. Eğilip dudaklarımı öptü, diliyle dilimi okşadı ağzımın içine sokup... Başımı kaçırdım,

"Peki, senin dilin niye bu kadar uzun büyükbaba?" dedim.

Eteğimi yukarıya sıyırıyordum bunu sorarken... Hazırdım, külot giymemiştim altıma, klitorisim kabarmış, amımın dudakları şişmişti beklentiyle... O da neyi beklediğimi görmüştü.

"Senin güzel amcığını daha iyi yalayabilmek için kızım..." dedi, başını kucağıma gömdü. Amımı yalamaya başladı. Dili uzundu gerçekten, sıcaktı, pütürlüydü, zevkten bayıltıyordu beni... Saçlarından tutup kaldırdım başını, hemen boşalmak istemedim... Elimi kucağına götürdüm. Siki kalkmış, taş gibi olmuştu. Fermuarını açıp sikini dışarıya çıkardım.

"Peki bu ne büyükbaba?" dedim sikini okşarken... "Bu neden bu kadar büyük?"

"Seni daha iyi sikebilmek için kızım..." dedi.

"Nasıl büyükbaba, sikmek ne demek?"

"Gel büyükbabanın kucağına da sikmek nasıl olurmuş gör yavrum..." dedi.

Ön koltukları iyice arkaya kaydırıp yatırdı. Yeterli alan açılmıştı. Belimden tutup kucağına çekti beni... Yüz yüzeydik. Eteğimi kaldırdım belime kadar... Dedim ya, külot yok altımda, hazır kıtayım. Dizlerimi iki yanına koyup sikinin üstüne oturmaya başladım. Artık alışmaya başlamıştım kalınlığına... Yine de ne kadar ıslak olursam olayım, ilk girişte zorlanıyordum her sikişimizde...

can sıkıntısı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin