Off, çok kalabalık aşkım, buna binmesek olmaz mı?” diye mırıldandım hoşnutsuzlukla… Durağa yaklaşan koca körüklü otobüs ağzına kadar doluydu ve durakta bekleyen bizler de bir hayli kalabalıktık. Kocam belimden tutup beni otobüsün kapısına doğru itmeye başlamıştı bile…
-“Aşkım, bunu da kaçırırsak yarım saat geç kalırım bankaya… Mutlaka binmemiz lazım… Hadi sık dişini onbeş dakika…” Kulağıma eğildi sonra, “Arkanda ben varım, merak etme…” dedi.
Başımı çevirip kocama baktım. Şeytanca, yarım bir gülümseme vardı dudaklarında… Elimde olmadan ben de güldüm.
Evlendikten sonra arabamızı alana kadar bir yıl boyunca otobüsle gidip gelmiştik işlerimize… Bir sürü otobüs hatırası biriktirmiştik o dönemde… Kalabalığın içinde bana dayanan kocamın boynumdaki nefesi… Arkamdaki sertliği… Yeni evli olmanın azgınlığıyla eve kadar zor dayanmalarımız…
İri memelerim, kalçalarım ve güzelliğimle dikkat çekiyordum hep… Sekreter olarak çalıştığım doktor muayenehanesinde işim gereği giydiğim mini etekler de tuzu biberi oluyordu.
Bazen kalabalığın içinde ayrı düştüğümüzde kocamı fark etmeyen fordçular bana yaslanırlar, sırnaşıp dururlardı. Arkamdaki herif sürtünüp dururken aramızdaki üç dört kişinin arkasından kocamla göz göze bakışır, inene kadar ikimiz de sesimizi çıkarmazdık.
Öyle tahrik olurduk ki ikimiz de, otobüsten inip evin asansörüne zor atardık kendimizi. Daha eve girmeden asansörde başlayan sevişmelerimiz, evin holünde, sonra da yatakta devam ederdi. Öyle çılgınlıklar yaptık ki, anlatamam…
Arabayı aldıktan sonra rahatlığına alışmış, o otobüslerde yaşadığımız sevişme öncesi aperatiflerini unutmuştuk. Kocamın da hızı kesilmişti. Yeni evli değildik artık… Birbirimizin vücudunu, tepkilerimizi ezberlemiştik beş yılın sonunda, rutine bağlanmıştı sevişme olayları… Bir de bunun üstüne kocamın bankada yaşadığı strese bağladığı bir sertleşmeme sorunu baş göstermişti. Eskisi gibi sevişemiyorduk.
Bugünse arabamız yoktu. Aldığım yeni ehliyetimle kendime çok güvendiğimden çarpmıştım arabamızı ve iki hafta serviste kalacaktı. Kaza nedeniyle kendimi suçlu hissettiğimden kocam ne derse ses çıkarmadan ona uyuyordum. Otobüse binilecek, bin… Metroya inilecek, in…
Üzerimdeki tiril tiril dekolte bluzum, dizimin bir karış üstünde mini etekle, on santimlik yüksek topuklularımla bu sardalya kutusuna binmek, kalabalığın içine kendimi ite kaka monte etmek zorundaydım. Bereket sabahtı daha… İnsanlar, en azından bir çoğu, duşlarını almışlardı. Bir de bunun akşam dönüşü vardı. Bütün gün terlemiş, bedenlerinden, koltuk altlarından leş gibi ter kokusu salgılayan kalabalığın içinde yolculuk aklıma gelince ürperdim.
Duş deyince aklıma sabah geldi. Ben duştayken kocam gelmişti yanıma… Geç kalmıştık, ikimiz de duş yapmak zorundaydık. Duşun ılık suyunun altında köpüklü ıslak vücudumu görüp bir iki okşayınca penisi sertleşmiş, o hasret kaldığım kazığını kaygan bedenimde dolaştırmaya, elleri koca memelerimi, uçlarını okşamaya başlamıştı.
Ama maalesef hiç vaktimiz yoktu. Ne sevişmeye, ne kahvaltıya… Elimle itip istemeye istemeye, zorla ayrılmıştım kocamın sikinden… İştahımızı akşama saklamak zorundaydık, o da bu sertlik devam ederse… Aceleyle giyinip makyajımı yaptığımda o kapının önünde beni bekliyordu sabırsızlıkla…