Onca uğraştan sonra iktidarsız kocamın beni tatmin edemeyişi adeta bir patlamaya yol açmıştı. Öfkeyle, nereye gittiğimi bilmeden hızlı adımlarla yürüyüp duruyordum. Dağ evinde çıplak kocamın önündeki pörsümüş erkekliği, bir yandan işyerinden gelen telefonla görüşmeye çalışırken, bir yandan bana çaresizce bakışları gözümün önünden gitmiyordu. Hırstan gözümden yaşlar dökülüyor, etrafımdaki güzellikleri sis perdesinin arkasından görüyordum.
Neden sonra kendime geldim. Dağlık arazide giderek yukarılara yükselen eğimli dar patikada hızlı yürüyüş temposu iyi gelmişti öfkeme... Soluk soluğa kalmıştım. Etrafıma bakındım. Nereye gelmiştim böyle?
Cennetten bir köşeydi sanki... Her taraf yemyeşil bitki örtüsüyle kaplıydı. Yeşilin her rengi üstüme üstüme geliyordu... İsmini bilmediğim ağaçlar, yerlerde otlar, etrafı çevreleyen dağlarda yankılanan türlü türlü kuş cıvıltıları... Su sesi geliyordu kulağıma kuş cıvıltılarının arasında... İleride sıklaşan ağaçların arasından geliyordu şırıltı... Köyün içinden akan dere olmalıydı bu, kaynağı burasıydı demek ki...
Biraz daha ilerledim. Vadinin tabanında akan dereyi gördüm... Patika yolun biraz altında, dağdan taşıdığı millerle kumdan çakıldan minik bir düzlük oluşturmuş, kayaların arasından şırıl şırıl akıyordu. Hayranlıkla, huzur içinde suyun sesini dinledim. Derin bir nefes alıp yeni yeni ayırdına varmaya başladığım çamların, dağdan esintiyle gelen kekiklerin, dağ çiçeklerinin, çimenlerin kokularını ciğerlerime çektim.
Derenin kenarına kadar ilerledim. Tertemiz, berrak bir suyu vardı. Eğilip elimi soktum, önce tadına baktım birkaç yudum alıp... Sonra avuçlarımla tekrar tekrar su alıp yüzüme çarptım. Yürüyüş temposuyla terleyen yüzümü yıkadım. başımı kaldırıp etrafıma, dört bir yana bakındım dikkatlice...
Yeryüzündeki tek insan, Havva gibiydim şu dağın başında... Kuş cıvıltılarından başka bir kul yoktu etrafta... Üzerimdeki askılı tişörtü çıkarıp kenara koyuverdim. Derenin serin suyunu bolca alıp yüzüme yüzüme çarptım.
Gözlerimi kapatarak yüzümü, saçlarımı ıslatan suyun boynumdan çıplak göğüslerimden bedenime, okşayarak, süzülerek inişini hissettim. Su damlaları bir erkeğin nazik okşayışları gibi iri memelerimin arasından kendine yol bularak iniyordu aşağılara...
Yalnız olmanın verdiği rahatlıkla, üzerimde sadece bir kısa kloş etek ve spor ayakkabılarımla huşu içindeydim bu ıssız vadide... Tam rahatlamış, huzur içinde etrafımdaki güzellikleri izlemeye başlamıştım ki, ileriden bana seslenen kocamın dağda yankılanan sesini duydum.
"Güüll..." diye bağırıyordu...
Canım sıkıldı. Başımı çevirip baktım. Arkamdan beni aramaya çıkmış olan kocam nefes nefese bana doğru geliyordu. Patika yoldan inip yuvarlana yuvarlana yanıma, derenin kenarına kadar geldi. Dili bir karış dışarıya çıkmış, eğilip dizlerinden destek almaya çalışıyordu.
"Aşkım, ne arıyorsun bu dağ başında buralarda? Sana yetişmeye çalışıcam diye koşturmaktan bittim valla..." Sinirlerim geriliverdi bir anda yine... Tersledim,
"Gelmeseydin sen de... Ne diye geldin?"
"Merak ettim Gül... Öfkeyle çıkıp gidiverdin." Etrafına bakındı tedirgin tedirgin... "Yalnız başına... Kadın halinle..." Gözlerini açarak ilk defa görmüş gibi hayretle çıplaklığıma baktı... "Böyle çırılçıplak... Ne yapıyorsun sen karıcım?" Acıyla güldüm,