Cafer’le sevişip evden gönderirken komşu kadına yakalandığımız o andan sonra hayat cehennem oldu. Cafer’i arayıp anlattım durumu, ağladım hüngür hüngür… Cafer durdu, durdu,
“Kaçalım…” dedi sonunda… “Bir iki parça bir şey al yanına… Kimliğini al… Bana gel… Sikeyim anasını… Ben de sensiz yapamam… Dünya umurumda değil Güllü… Bırak gel bana… Gidelim buralardan…”
Dediği gibi yaptık… Arkamızda birer eş, ikişer üçer çocuk bıraktık öylece… Arkamızda kaldı her şey… İş… Sorumluluklar… Benim ruhsuz kocam… Onun örtülü şişman karısı… Çocuklarımız…
El ele atladık gittik… İzmir garajına, ordan İstanbul otobüsü, Bursa’da indik. Tekrar bir minibüs, küçük bir beldede arabadan indiğimizde akşam olmuştu. Belde dışına yürüdük elimizde çantalarla… Bir evin kapısını çaldı. Çıkan adamla sarmaştılar. Asker arkadaşıymış. Beni de tanıştırdı adamla,
“Karım…” dedi. “Gül… Kaçırdım. Sana geldim toprağım…”
“Hoş gelmişsin yenge… Buyrun, başım üstüne…” dedi adam, içeriye girdik. İki gün kaldık orada, sonra iki göz bir ev tuttuk, arkadaşının verdiği fazlalık yatak, kırık dökük bir iki eşya…
İlk gece sabaha kadar uyutmadık birbirimizi… Bahçenin ortasında bir ev… Bağıra bağıra seviştik. O yer yatağı cennet gibi geldi bize… Sonraki geceler de… Erkeğimin koynunda uyumak… Öyle güzel geldi ki bana… Kimseden korkmadan… Bizi karı koca bilen insanların arasında, kimseden çekinmeden el ele, dudak dudağa yaşayabilmek… Kapımızı çekip istediğimiz gibi sevişebilmenin, istediğimizi yapabilmenin verdiği mutluluk…
Bir yandan haberler geliyor. Bulamasınlar diye cep telefonu kullanmıyoruz. Postaneden arıyorum tanıdıkları, arkadaşları, haber almaya çalışıyorum. Benimki gittiğimi anlayınca kıyameti koparmış önce… Çocuklar, komşular birer birer dökülmüşler, bildiklerini anlatmışlar.
Kocam sabah evden çıkınca hemen ardından eve damlayan arkadaşını, komşu amcayla yapılan sabah kahvaltılarını, oğlanın evde ikimizi yalnız yakalamasını, güpegündüz evimizden çıkan erkeği, kahvede okey oynadığı, çay ısmarladığı, içki içtiği can arkadaşının gidip karısını becerdiğini, hepsini öğrenmiş.
Çalıştığım yere gidip şefe anlatmış her şeyi, en ince detayına kadar, bir güzel seks hikayesi tadında boşanma dilekçesi yazdırmış. Ben onu en yakın arkadaşıyla aldatmışım da, sevgilimi eve almışım da, kaçarken evdeki paraların hepsini götürmüşüm de, oğlum şahitmiş, komşu şahitmiş de…
Bu arada yana yakıla beni arayıp dururken, her önüne gelene anlatıyormuş nasıl boynuzlandığını salak herif… İki tane erkek çocuğu var aptalın, gizle bazı şeyleri, kendine sakla birazını değil mi? O anlatıp durdukça annelerinin orospu olduğunu duymayanlar da öğreniyormuş sayesinde… Beni bulup vuracakmış, çocuklar için yapmıyormuş falan…
Bir gün çocukların sesini duyabilmek için evi aradım, kaynanam çıktı telefona… Nefret ettiğim tek insan… Evliliğim boyunca bana etmediği kötülük kalmayan kadın… Beni telefonda yakalayınca ağzına geleni söyledi. Bana çektirdiği tüm acının intikamını aldım o iki dakikalık görüşmede…
“Oğlum seni hanım yaptı. Köyden çıkardı, apartmanda yaşattı. Arabanız vardı, paran vardı. Herkes seni merak ediyor, neden bunu bize yaptığını… Rahat mı battı sana kaltak, elin beş paralık pazarcısına, çulsuzuna kaçtın orospu?” demez mi? Kendimi kaybettim,