*Alone in the Dark – Vadim Kiselev*
Duyduklarımın gerçek olma ihtimali beni ürkütüyor. Sıkıntılı bir nefes verirken karşımdaki kadından gözlerimi ayırmıyorum.
Stephanie Robinson. Alien Tarih Bilimcisi. Bir o kadar da efsanelerle kafayı bozmuş bir kadın.
''Söylediklerinizin doğruluğu konusunda ne kadar eminsiniz, Bayan Stephanie?'' Diye soruyor William. Ben ise parmaklarımı saçlarımın arasından geçirerek bunların yaşanmıyor olmasını diliyorum.
''Sizin aşkınızın gücü kadar eminim, Bay William.'' Kelime oyunları. Dil sürçmeleri. Titreyen eller. Sonu gelmeyen yalanlar. Tek sebebi buymuş demek ki. Annemlerin bana açıklamaktan korktukları ve nasıl öğrendiklerini deli gibi merak ettiğim o gerçek.
''Peki, o, tahminen ne zaman yeryüzüne çıkar?'' Alex'in yüksek tonda çıkan beklenmedik sesiyle oturduğum yerden sıçradım.
''En kısa zamanda, Bay Wood.'' Kadının suskunluğu bir şeylerden ölesiye korktuğunu yeterince belli ediyordu.
2 Saat Önce:
Nefes nefeseydim. Uykumda bu kadar yorulmuş ve korkmuş olmam pek hayra alamet değildi açıkçası. Bu halimi gören Megan, onu daha fazla oyalamamam ve bir an önce biriyle görüşmem gerektiğini söyledi. Ona karşı gelmeye çalışsam da kolumdan tutup beni yataktan kaldırdı. Sürükleye sürükleye yaşlı ama bir o kadar da otoriter bir kadının yanına götürdü. William ve baş belası Wood kardeşler de bizimle gelmişlerdi.
Alex Wood. Ailedeki en büyük kardeş. Sakin ve naif biri. Aynı zamanda iyi bir konuşmacı ve sözcü.
Eric Wood. Ortanca kardeş. Tam bir playboy. Tek işi serserilik olan bir beyinsiz.
Ve son olarak en küçükleri: Jasper Wood. Kelimenin tam anlamıyla it oğlu itin teki. Zamanında ihanet eden ama torpille paçayı kurtaran bir seri katil. Benden tek farkı kendi sınıfından olan suçsuz kişileri öldürmesi...
Eskimiş, tahta kapıyı tıklatan Megan'dı. "Girin," ince bir kadın sesi olmuştu bize cevap veren. Tozlanmış kapı kulpunu tutup tedirginlikle kapıyı iterek içeri girdim ve diğerlerine yer açmak için yan tarafa kaydım. Hepimiz tahta döşemelerle bezenmiş rutubet kokan odaya girdiğimizde Megan genzini temizledi. Ve konuşmaya başladı.
''Stephanie, biz tarih falı baktırmak için gelmiştik.'' Sesinin samimi çıkması için üstün bir gayret gösteriyordu.
''Kime?'' Kadının sesi yaşının bir hayli fazla olduğunu anlatmaya yetiyordu. Bir adım öne çıkıp "Ben," dedim.
''Yanıma gel, kızım.'' Dediğini yaptım. Sarsak adımlarla yürümeye başladım loş ışıklarla aydınlatılmış odanın içinde. Ona doğru yaklaştıkça kalbimin atış hızı da artıyordu. Yanına gittim ve eski işlemelerle süslenmiş koltuğa oturdum. Sol avucumu eline aldı ve gözlerini kapattı. Sessizce fısıldadı. "Hoş geldin Tanrıça'nın kızı.'' Daha öncesinde Kurucunun bana söylediği şey... Tanrıça'nın kızı... Tüylerim diken diken olmuştu.
''Efendim, bu tam olarak ne demek acaba?'' Korktuğum sesimden yeterince anlaşılıyordu.
''Sen Alien Tanrıçasının kızısın, Milan.'' Adımı ona söylememiştim.
''Adımı nereden biliyorsunuz?'' Kadın histerik bir kahkaha attı.
''Ben sana Tanrıçanın kızısın diyorum, sen adımı nereden biliyorsunuz diyorsun. Sence de öğrenmen gereken başka şeyler yok mu Milan?'' Sesi gizem doluydu. İçimde filizlenen merak duygusu büyüdükçe büyüdü.
![](https://img.wattpad.com/cover/372646934-288-k446161.jpg)
YOU ARE READING
ALIENTO
FantasyAliento isimli bir gezegende asırlar öncesinden kalan Tanrıçalar arası bir savaşın izleri yeni bir savaş açar. Yöneticiler gezegeni korurken Rüya Avcıları doğdukları yere ihanet edip diğer ge-zegenin halkı olan Cielo ırkı ile iş birliği yaparlar. Sa...