*City of the Dead – Eurielle*
Savaş sona erdiğinde el ele tutuşarak koca bir çember oluşturduk. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından Aliento, savaştan önceki haline geri döndü. Yıkılan binalar yeniden inşa edildi ancak ölen Alienler dirilmedi. Ölüleri kurtarmak için kendinden vazgeç...
O günün ardından uzun süre sonra huzurlu sayılabilecek bir uykuya daldım.
..................................................................................................................
Uyandığımda hava henüz aydınlanmamıştı. Kıpraşarak doğrulurken William'ı uyandırmıştım. Uykulu sesiyle "Bir şey mi oldu?" diye sordu. Hayır, anlamında kafa salladım. Birkaç saniye sonra "Neden bu saatte uyanıksın?" diye sordu bu sefer. "Bilmiyorum. Uykum kaçtı sanırım." Doğrularak oturur pozisyona geldi. Alnımdan aşağı dökülen bir tutam saçı kulağımın arkasına atarak yüzümü incelemeye koyuldu. "Yorgunluğun her halinden belli oluyor. Uyumalısın." Gözlerimi devirdim.
"Uykusuzken beynin çalışmıyor sanırım William. Uyuyabilsem uyurdum."
"Sen biraz huysuz musun sanki?" Komodinin yanında duran şişeden bir bardak su doldurdum.
"O da nereden çıktı şimdi?"
"Milan," Duraksadı. "Acaba sen hamile misin?" İçmekte olduğum suyu püskürttüm.
"Ne?" Gözlerim fal taşı gibi açılmış bir biçimde ona bakıyordum.
"Ne bileyim işte. Huysuzsun, sinirlisin falan. Anlarsın ya." Bunları söylerken parmaklarını ensesinde gezdiriyordu. Mahcup olduğu her halinden belliydi.
"Öyle bir şey olsa anlardım." Diye yanıt verdim.
"Pekâlâ, o zaman sana iyi geceler." Çocuk konusu açıldığı zaman verdiğim tepkiler onu üzüyordu. Ancak bu durumu nasıl telafi edeceğimi biliyordum.
..................................................................................................................
Sirius doğmuş, gün aydınlanmıştı. William'ın ne yaptığı konusunda bir fikrim yoktu. Gözlerimi son kez etrafta gezdirdikten sonra Merkez'e ışınlandım. Son zamanlarda bu tozu gereğinden fazla kullanıyordum. Hızlı adımlarla odamıza ulaştığımda William'ın hala uyuduğunu gördüm. Yanına giderek yanağına ufak bir öpücük kondurduğumda kıpraştı. Ancak hala uyuyordu. Bir kez daha öptüm. Gözlerini usulca araladı. "Uyan artık uykucu, sürprizi kaçırmak istemezsin." Derken onu çekiştirerek yataktan kaldırdım. "Neler ocuyor sabah sabah?" diye sorunca ona yandan ve ters bir bakış attım. Teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdığında koluma bir yıldız çizmesini söyledim. William, dediklerimi harfiyen uyguladıktan sonra evimizdeydik.
"Bir kızımız olması için önce bir evimizin olması gerekir." Burayı Tanrıça güçlerimden yararlanarak inşa etmiştim. Üç katlı, müstakil bir evdi. William'ı elinden tutarak ikinci kata çıkardım. Koridorun sonunda iki oda vardı. Biri bizim, diğeri ise gelecekte doğacak olan çocuğumuzun. Onu önce bizim odamıza götürdüm. Devasa büyüklükte bir odaydı. Kapının sağ tarafında kuyruklu bir piyano vardı. Odayı incelemeden önce piyanonun karşısına geçti ve tabureye oturarak biçimli parmaklarını tuşlar üzerinde profesyonelce gezdirdi.
*6 Consolations, S. 172: No.3 in D-Flat Major (Lento, placido) –Franz Liszt*
Bugün evimizdeki ikinci günümüz. Sirius, ufukta yükselirken geniş yatak odasının penceresinden dışarı baktım. Gözlerimi kısarak günün ilk ışıklarını izledim. Sessizlik ve huzur dolu bir sabahın başlangıcı olmasını ümit ettim. Yatağın diğer tarafındaki William henüz uyanmamıştı. Yavaşça yataktan kalktım ve mutfağa doğru ilerledim. Kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Kahve makinesini çalıştırdım ve ekmekleri kızartma makinesine yerleştirdim. William'ın kahveyle pek arası olmadığı için ona taze portakal suyu hazırladım. Tam o sırada William sessizce mutfağa girdi.
Esneyerek "Günaydın karıcığım. Beni mi bekliyordun?" dedi. Ukala sırıtışı sinirlerimi bozuyor ama aynı zamanda aklımı başımdan alıyordu.
"Günaydın kocacığım. Evet, sana güzel bir kahvaltı hazırlıyorum. Bugün özel bir şeyler yapmak istedim." Dediğim esnada bakışları tezgâhtaki tepsiye yöneldi. "Harika görünüyor." Derken sesinde gizlemeye çalıştığı bir kinaye vardı. William, yanıma geldi ve bana bir öpücük verdi. Kahvaltı tepsisini alıp, yemek masasına oturduk. Sessizce kahvaltımızı yaparken, bana baktığını fark ettim. Güldü, güldüm.
"Sahile mi gitsek bugün?"
"Mükemmel olur. Kahvaltıdan sonra hazırlanalım ve çıkalım. Bugün sadece ikimize ait olsun."
Kahvaltıdan sonra, sahile gitmek için hazırlandık. Kot şortumun üzerine beyaz bir tişört geçirdiğimde William'ın da benzer parçalar giydiğini gördüm. Bunu her seferinde yapıyordu ve uyumumuz çok hoşuma gidiyordu.
Sahile vardığımızda, dalgaların sesi ve serin deniz havası bizi karşıladı. William, beni soluna alarak kolunu boynuma attı. Sıcak elleri, üşüyen kollarımda gezindi. Kumda çıplak ayak yürümeye başladık.
"Hayatımızda birçok şey değişti, ama burada olmak bana her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyor." Cümlesini bitirdikten sonra ona doğru başımı kaldırdım. Tebessüm ettim.nBir süre sessizce yürüdük, sadece dalgaların sesi ve kuşların cıvıltısı duyuluyordu. William'a döndüm.
"Gelecekte ikimizi nasıl görüyorsun?" Bu soruyu beklemediğini belli ederek bana baktı.
"Torunlarımızı severken." Dalga geçiyordu.
"Bunun mümkün olacağına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Seninle olmak, her şeyi mümkün kılıyor."
Bir süre daha sahilde yürüdük, denizin kenarında oturduk ve birbirimize uzun uzun sarıldık. Gün batımını izlerken, gelecek için umut dolu planlar yapmaya devam ettik.
"Bazen hayatın ne kadar hızlı geçtiğini düşünüyorum. Dün gibi geliyor, ilk tanıştığımız gün. Şimdi ise geleceği birlikte planlıyoruz. Ve evli bir çiftiz."
"Evli bir çift... Biliyor musun Milan, bu şekilde evleneceğimizi daha önce hiç düşünmemiştim. Her şey peri masalı gibi. Benim masalımın perisi de kraliçesi de prensesi de sensin."
Sirius, yavaş yavaş ufukta kaybolurken, el ele tutuşarak eve döndük.
"Çocukken hep bir kâşif olmak isterdim." Yemek yerken sessizliği bozan William oldu. "Yeni yerler keşfetmek, farklı kültürler tanımak. Ama şimdi anlıyorum ki, seninle birlikte olmak zaten büyük bir macera. Sen benim hayatımın en büyük keşfisin."
"Ben de çocukken hep bir yazar olmak isterdim. Hayallerimi, düşüncelerimi yazmak. Şimdi ise seninle birlikte, kendi hikâyemizi yazıyoruz."
"O zaman, hayatımızın geri kalanını da birlikte yazalım. Her anımızı özel kılalım ve birlikte yeni maceralara atılalım."
"Çocuklarımızla birlikte." Diyerek dalga geçtim.
Akşam yemeğinden sonra, salonda oturarak film izlemeye karar verdik. Battaniyenin altına girdik ve birbirimize sarılarak, seçtiğimiz filmi izlemeye başladık.
Ve ben, koltuğun üstünde başımı William'a yaslamış bir şekilde uykuya daldım.
YOU ARE READING
ALIENTO
FantasyAliento isimli bir gezegende asırlar öncesinden kalan Tanrıçalar arası bir savaşın izleri yeni bir savaş açar. Yöneticiler gezegeni korurken Rüya Avcıları doğdukları yere ihanet edip diğer ge-zegenin halkı olan Cielo ırkı ile iş birliği yaparlar. Sa...