2. BÖLÜM: MELEKLER AĞLAMAZ

2 1 0
                                    

*Angels Don't Cry – Ellise*

Burada hepimiz birer yabancıydık. Maskeler ardına saklanan korkak ve birbirine yabancı bedenlerden ibarettik. Belki de verdiği sözleri tutamayan yalancılardık. Ama gün gelecekti, doğrular konuşulacaktı sadece. Pişmanlıklar ortadan kalkacak, herkes gerçekle yüzleşecekti. Kimini huzura erdiren bu olay, kiminin hayatını karartacaktı. Sahte yüzlere veda edecektik. Maskeler düşecekti. Her maskenin ardından tanımadığımız biri çıkagelecekti. Yapmaz dediklerimiz çok can yakacaktı. Gitmez dediklerimiz gidecekti. Verilen sözler, henüz kırkı çıkmadan toprağa gömülecekti. Mahkûm olduğumuz sahtelik, sona erecekti. Bu gezegen sonsuz karanlığa gömecekti hepimizi.

Patlama sesleriyle açtım gözlerimi. Ne olduğunu idrak edemedim. Endişeyle etrafıma bakındığım anda William'ın fısıltısını duydum.

"Bir an önce Merkez'e gel. Masanın üstündeki tozu al ve ışınlan. Acele et, Milan. Lütfen acele et." Sesindeki çaresizlik, canımı yakıyordu. Koşarak salona gidip masanın üstünde beliren tozu avuçlarıma doldurdum. Patlama sesleri devam ediyordu. Alevler, her yanı aydınlatacak kadar yoğundu. Tozu cam küreye üflememle Merkez'de belirdim. Tam da William'ın karşısında... Korkuyordu. Bakışlarından, titreyen ellerine kadar her haliyle belli oluyordu. Onu ilk kez bu halde görüyordum. William Ivanov ilk defa korkuyordu ve bu hiç hayra alamet değildi. Beni görmesiyle kendine çekip sarmalaması bir olmuştu. Bana sımsıkı sarılırken saçlarımı kokluyordu. Ben de ona sarıldım. Gözlerimi kapattım ve o an cennetteymişim gibi hissettim.

"Neler oluyor William?" Uykulu sesim titriyordu.

"Rüya Avcıları, Savaşçılar ile iş birliği yapmış, Milan." Savaşçılar dediğimiz varlıklar, son iki yıldır gezegenimizi ele geçirmeye çalışan Cielo ırkının bir sınıfıydı. Cielo gezegeninden gelmiş, kendi gezegenlerini yıprattıkları için Aliento'yu ele geçirmek istemişlerdi. Çok güçlülerdi. Ancak biz daha güçlüydük. Rüya Avcıları, bu savaşı kazanamayacaklarını bildikleri için onlarla iş birliği yapıyor, ihanet ediyorlardı. İhanetin bedeli burada çok ağırdı. Bunu biliyorlardı ancak kazanacaklarına o kadar eminlerdi ki ihtimal vermiyorlardı. Oysa ben, ölümsüz olan Laurel Swan'ı öldürmeyi bir şekilde başarmıştım. Savaş da o yüzden çıktı ya Milan! Onları öldürmek bundan daha basitti. Fakat şöyle bir şey de vardı ki; Savaşçılardan birini öldürürseniz, diğerleri tarafından cehennemle cezalandırılırdınız. Kimse sonsuza dek yanmak istemezdi. Özellikle de buradaysanız. Buradaki Alien'lerin hepsi çıkarcıydı.

"Ne yapacağız William?" Onun da herhangi bir bilgisi olmadığını biliyordum ama sadece ümit etmiştim. Hepsinin içinden geçeceğiz demesini bekledim. Yine kahkahalarla gülelim istedim. Ama öyle olmadı.

"Bilmiyorum sevgilim. Tek bildiğim, cesur olmamız ve savaşmamız gerektiği." Hayal kırıklığı ve belirsizlik içindeydi.

"Sence Savaşçıları nasıl ikna ettiler?"

"Tabii ki de Aliento'nun yönetim yetkisini onlara devrederek," dedi kendinden emin bir sesle. Ağzından çıkan her bir sözcükle onlara olan nefretini kustu.

"Bunlar neden oluyor William? Neden savaş hiçbir zaman bitmiyor?" dedim bitkin bir şekilde. Ağlamak üzereydim. Aslında kolay kolay ağlamazdım ama William'ın yanında duygularıma karşı ördüğüm duvar bir anda yıkılıveriyordu. Onun yanında kendimi hem savunmasız hem de güvende hissediyordum.

"Senin gibi yaramazlar yerinde durmuyor da ondan." Dediğinde ikimiz de güldük. İşte o böyleydi. Her zaman, her koşulda beni güldürmeyi başarırdı. Gülümsemem soldu. Yapmacık dudak kıvırmaları gittiğinde dudaklarım düz bir çizgi halini aldı.

ALIENTOWhere stories live. Discover now