Sabahın erken saatlerinde güneş, bulutların arasından yüzünü göstermeye çalışırken Jisung, çantasını omzuna attı ve evden çıktı. Sokaklar henüz kalabalık değildi; bir iki araba ağır ağır geçiyor, birkaç kişi işe gitmek için aceleyle yürüyordu. Jisung, yolun karşısındaki köşeye yaklaştığında arkadaşları Changbin, Felix, Seungmin ve Jeongin’i gördü.
"Günaydın lan!” diye bağırdı Changbin, elini havaya kaldırarak.
Jisung, gülümseyerek yanlarına koştu. “Günaydın oğlum. Ne bu sabah sabah enerji, yine ne haltlar karıştırıyorsunuz?”
“Sen de biraz enerjik ol lan. Gün başlıyor, her zamanki gibi okula gidiyoruz, ne haltlar karıştıracağız?” diye güldü Felix.
“Seungmin, dünkü testi nasıl geçtin lan?” diye sordu Jeongin, gözlerini kısarak.
Seungmin omuz silkti. “Ne bileyim oğlum, salladık işte. Belki birkaç doğru tutturmuşuzdur, belli mi olur?”
Hepsi kahkahalarla gülerken okulun kapısına doğru yürüdüler. Her biri kendi arasında şakalaşıyor, gülüyor, konuşuyordu. Okulun bahçesine girdiklerinde, sabahın soğuk havası yerini güneşin ısısıyla ısınmaya bırakmıştı.
Jisung, Changbin’in sırtına hafifçe vurdu ve hepsi sınıflarına doğru dağıldı.
Dersler her zamanki gibiydi; sıkıcı, bitmek bilmeyen dakikalar ve sonsuz gibi gelen saatler. Jisung, gözlerini tahtada gezdiriyor ama aklı bir an önce bitmesini beklediği antrenmandaydı.
Son zil çaldığında, Jisung hızla eşyalarını toplayıp sınıftan çıktı. Soyunma odasına doğru koşarken, diğerleri de peşinden geldi.
“Koşun oğlum, Yeonjun Hoca geç kalırsak gebertir!” dedi Felix, hızını artırarak.
Soyunma odasına vardıklarında herkes çantasını bir kenara atıp üniformalarını çıkarmaya başladı. Futbol formalarını giyip sahaya çıktıklarında, Yeonjun Hoca onları bekliyordu.
"Biraz hızlı olun lan! Çabuk sıraya rahat! hazir ol!"
diyerek selamlaştılar.
Sunoo içerden topları getirdiğinde tekrar bağırdı Yeonjun hoca:
"Herkes ısınmaya başlasın!"
Takım koşmaya başladı, sahayı bir iki tur döndüler. Herkes antrenman boyunca gülüp şakalaşıyordu ama Jisung’un dikkati bir şeyin ters gittiğini fark etti. Yeonjun Hoca, genelde bu kadar ciddi olmazdı, yüzü biraz asıktı.
“Toplanın buraya!” diye seslendi hoca, düdüğünü çalarak.
Takım, hocanın etrafında halka oldu. Herkesin nefesi kesilmişti, antrenmanın başında böyle bir ciddiyet beklemiyorlardı.
“Size önemli bir şey söylemem lazım,” dedi Yeonjun Hoca. “Seul Lisesi ile ortak bir maç yapacağız. Ama bu sadece bir dostluk maçı değil. Her iki okuldan da seçilecek oyuncular, başka bir ülkenin lise takımıyla karşı karşıya gelecek. Bu, büyük bir fırsat. Hepiniz elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.”
Takımda bir uğultu yükseldi. Herkes şaşkınlık ve heyecan içerisindeydi.
“Oha! Bu harika bir şey!” dedi Jeongin, gözleri parlayarak.
“Abi, bu nasıl bir şans ya?” diye sordu Seungmin. “Bu kesinlikle hayatımızın fırsatı olabilir!”
“Hepinizi seçme maçlarında görmek istiyorum. O yüzden bugün çok sıkı çalışacağız. Anladınız mı? Hadi, formasyonları kurun ve başlayalım!” diye emretti hoca.
Antrenman boyunca herkes canını dişine takarak çalıştı. Sahada ter döküyor, birbirleriyle mücadele ediyor ve performanslarını en üst düzeye çıkarmaya çalışıyorlardı. Jisung, topu ayağında hissettiği anda içinden gelen bir güçle koşmaya başladı. Bu fırsatın ne kadar önemli olduğunu biliyordu ve takım arkadaşlarını motive etmek için elinden geleni yapıyordu.
Antrenman sonunda herkes yorgun ama mutlu görünüyordu. Yeonjun Hoca onları tebrik etti ve biraz daha çalışmaları gerektiğini hatırlatarak onları soyunma odasına gönderdi.
“Millet, bu maçı kazanmamız lazım,” dedi Changbin, yüzündeki terleri silerek. “Bu, hayatımızın fırsatı. Oğlum, yabancı bir ülkenin lise takımına karşı oynamak nedir lan?”
Felix, sevinçle ellerini çırptı. “Vay amına koyayım, dünya çapında futbolcular olacağız lan! Düşünsene, belki de bir scout gelir ve bizi izler!”
Jisung, arkadaşlarının bu heyecanını görmekten mutlu oldu. “Evet, çocuklar. Bu bizim şansımız. Yeonjun Hoca haklı, sıkı çalışmamız lazım. Ama biliyorum ki biz bu işi başaracağız.”
Soyunma odası kahkahalarla doldu. Herkes kendi hayallerini, geleceğe dair umutlarını ve bu maçı nasıl kazanacaklarını konuşuyordu. Günün sonunda, herkes mutlu bir şekilde evlerine dağılırken, içlerinde büyük bir heyecan ve yeni bir hedefle dolup taşıyorlardı.
Jisung, eve doğru yürürken, aklında sadece maç vardı. Bu, onun ve takım arkadaşlarının hayatlarını değiştirebilecek bir fırsattı. Ve o, bu fırsatı değerlendirmek için elinden geleni yapmaya kararlıydı.
Seul Lisesi ile ortak maç hummm şüpheliiii. Ben yaparım bi serefsizlikler bir bölüm bekleyin sadece😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my player | minsung
RomanceOkulun futbol takımında olan Han jisung, ve karşı okuldaki rakibi Lee Minho.