Jisung güne oldukça enerjik başlamıştı. Hafta sonunu en yakın arkadaşlarından Felix ve Felix'in sevgilisi Hyunjin ile dışarıda geçirecek olmaktan mutluydu. Hyunjin Seul Lisesinde futbolcuydu. ( Felix ve Hyunjin ne ara oldu sormayin gram fikrim yok) Bu küçük kaçamak, son zamanlarda kafasını karıştıran her şeyden bir süreliğine uzaklaşması için iyi bir fırsat olacaktı. Özellikle Minho'yu düşünmek istemiyordu; son birkaç haftadır Minho'nun varlığı ona rahatsız edici bir şekilde yakın geliyordu, ancak bugün sadece arkadaşlarıyla güzel vakit geçirme niyetindeydi.
Felix'ten gelen mesajı görünce hızla telefonunu eline aldı.
Felix: "10 dakika içinde oradayız!"
Jisung hemen hazırlanıp dışarı çıkmaya koyuldu. Üzerine rahat bir gömlek geçirip, hafif esen rüzgâra karşı bir ceket aldı. Kapının önüne çıkıp beklemeye başladığında, içini tarif edemediği bir heyecan kaplamıştı. Felix ve Hyunjin'le dışarı çıkmak keyifli olacaktı, ama içten içe Minho'yu düşünmekten kendini alamıyordu. Aralarındaki belirsiz yakınlık onu ne kadar meşgul etse de, bugün onunla karşılaşmayacağını düşünerek rahatlamaya çalıştı.
Bir süre sonra tanıdık bir arabadan Felix ve Hyunjin kahkahalar atarak indiler. Jisung onları görünce gülümsedi, hızlı adımlarla yanlarına gitti. “Günaydın, çocuklar!” diye seslendi enerjik bir şekilde. Hyunjin, Jisung’un sırtına hafifçe vurdu. “Nihayet sen de geldin. Nereye gitmek istersin? Kahve mi yoksa park mı?”
Jisung omuz silkti. “Neresi olursa, fark etmez. Yeter ki iyi vakit geçirelim.”
Üçlü, şehirde bir kafede kahve içip, ardından sahile doğru yürümeye karar verdiler. Yolda Felix ve Hyunjin'in tatlı sohbeti, Jisung'u kısa süreliğine de olsa Minho'yu düşünmekten alıkoymuştu. İkisinin arasındaki rahat ve sevecen iletişim, Jisung'a kendi duygularını sorgulatıyordu. İçindeki karmaşıklığı bir kenara bırakmaya çalışsa da, hisleri bir türlü tam anlamıyla netleşmiyordu.
Bir süre sahil boyunca yürüyüp bir banka oturdular. Denizden gelen hafif rüzgâr, Jisung'un saçlarını okşarken, Felix ve Hyunjin yan yana oturmuş, kendi aralarında şakalaşıyorlardı. Jisung gözlerini denize dikmiş, düşüncelerine dalmıştı ki, birden arkasından güçlü bir çift kol onu sıkıca kavradı. Ne olduğunu anlamadan havaya kaldırılmıştı bile.
Şaşkınlık içinde arkasına baktığında Minho'nun gülümseyen yüzüyle karşılaştı. “Ne yapıyorsun!” diye bağırdı Jisung, hem şaşkın hem de hafif bir öfkeyle. Fakat kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, yüzündeki kızarıklığı saklayamadı.
“Gel, seni kaçırıyorum,” dedi Minho kısık bir sesle, alaycı bir tavırla. Jisung itiraz etmeye çalıştıysa da, Minho’nun güçlü kollarından kurtulamadı. Arkadaşları Felix ve Hyunjin ise olanları izleyip kahkahalar atıyorlardı. Minho, Jisung’u arabasına doğru taşırken, Felix arkasından bağırdı: “İyi eğlenceler çocuklar! Görüşürüz Jisung!”
Jisung, ne olduğunu anlamaya çalışarak Minho’nun arabasına doğru sürüklendi. Minho, onu nazikçe arabanın ön koltuğuna yerleştirdi, sonra direksiyonun başına geçti. Jisung hala şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. “Nereye götürüyorsun beni?” diye sordu.
Minho, gözlerini bir an Jisung’a çevirdi ve derin bir nefes aldı. “Sana anlatmam gereken bir şey var,” dedi, sesi ciddileşmişti. Jisung, Minho'nun tonundaki değişikliği fark etti ve içi ürperdi. Fakat henüz ne olduğunu anlayamamıştı.
Yol boyunca aralarında bir sessizlik oluştu. Minho, arabayı sahile doğru sürdü. Denizin kenarındaki sakin, tenha bir yere vardıklarında arabayı durdurdu ve ikisi de bir süre hiç konuşmadan, denizi izleyerek kaldılar. Jisung’un içinde merak ve endişe giderek artıyordu. “Neden beni buraya getirdin?” diye sordu nihayet.
Minho, gözlerini Jisung’a çevirdi. Yüzünde ciddi, ama aynı zamanda kararlı bir ifade vardı. “Sana söylemem gereken bir şey var, Jisung. Bunu bir süredir içimde taşıyorum ve artık söylemezsem delireceğim.”
Jisung’un kalbi hızla atmaya başladı. Minho’nun gözlerindeki kararlılık ve sesindeki ciddiyet onu daha da huzursuz etmişti. “Neyden bahsediyorsun?” diye fısıldadı.
Minho derin bir nefes aldı, gözlerini kısa bir süre için yere indirdi, sonra tekrar Jisung’un gözlerinin içine baktı. “Jisung, ben... sana karşı hissettiğim şeyleri daha fazla saklayamam. Ben... senden hoşlanıyorum. Uzun zamandır böyle hissediyorum ve bunu artık saklayamam.”
Jisung, şaşkınlıkla bir süre sessiz kaldı. Minho’nun sözleri kafasında yankılanıyordu. Minho ondan hoşlanıyordu? Bu, hiç beklemediği bir itiraftı. Kalbi, duygularını anlayabilmek için çılgınca çarpıyordu. Sonunda ağzını açabildi, ama kelimeler dökülmeden önce derin bir nefes aldı. “Ben... ben de sana karşı bir şeyler hissediyorum,” dedi yavaşça, kendi hislerinden emin olmaya çalışarak. “Ama ne yapacağımızı bilmiyorum.”
Minho’nun yüzü rahatladı, hafif bir gülümseme belirdi. “Bu konuda endişelenme,” dedi. “Önemli olan, ne hissettiğimiz. Gerisi kendiliğinden gelir.”
Jisung, Minho’nun bu sözleriyle biraz daha rahatlamıştı. Ona güveniyordu, ve belki de bu duygularını kabullenmek en doğru şeydi. Minho’nun elleri yavaşça Jisung’un ellerine dokundu ve o an, aralarındaki belirsizlik nihayet netlik kazandı. Minho’nun gözlerinde gördüğü samimiyet, Jisung’u huzura kavuşturmuştu.
Denizden esen hafif rüzgarın sesiyle birlikte, ikisi de geleceğe doğru adım atmanın hafifliğiyle sahilde uzun bir süre oturdular.
Sonundaaaaaa suanda tepindiginizden eminim arkadaslae heheheheheh
![](https://img.wattpad.com/cover/375399735-288-k591689.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my player | minsung
RomanceOkulun futbol takımında olan Han jisung, ve karşı okuldaki rakibi Lee Minho.