Güneş tam doğmamıştı ama gökyüzünde gri bulutlar ağır ağır ilerliyordu. Jisung, Seungmin’in evinde geçirdiği gün hala aklındaydı sonra okula gitmek üzere sessizce hazırlanmıştı. Gözlerindeki hafif morluk ve içindeki boşlukla, okula doğru yavaş adımlarla yürüyordu. Her şey, sanki ona inat yaparcasına, ağır ağır geçiyordu. Kalbinde, Minho’nun başka bir kızla çekilmiş o fotoğrafının yarattığı sızı hâlâ tazeydi.
Okulun kapısından içeri girdiğinde, gözlerini yere dikti. Arkadaşları Felix, Changbin ve Seungmin’den gelen neşeli sesleri duyabiliyordu, ancak onlara katılacak gücü yoktu. Sınıfa doğru giderken, arkadan tanıdık bir ses duydu.
“Yine mi böyle somurtuyorsun, Jisung?”
Jisung başını kaldırdı, karşısında en yakın arkadaşı Jeongin vardı. Jisung’un yorgun halini görünce, ona bir süre bakıp omzuna hafifçe vurdu.
“Yeter artık üzülme,” dedi Jeongin, gözlerinde ciddiyetle karışık bir ifade vardı. “Eğer biraz daha üzülürsen, kendi ellerimle anasını sikeceğim, bilesin!”
Bu laf Jisung’un yüzünde ilk kez gün ışığının aydınlattığı bir gülümseme bıraktı. Gözlerini yere indirmişken, istemsizce kahkaha atmaya başladı. Jeongin’in ifadesindeki ciddiyet komikti; öyle ki, bir an için tüm bu karmaşayı unutmuş gibi hissetti.
“Tamam, tamam, sakin ol,” diyerek Jeongin’in kolunu sıktı. Bu kısacık an, Jisung’a ihtiyaç duyduğu gücü verdi. Gün boyunca arkadaşlarıyla birlikte derslere girdi, ödevlerle uğraştı ve sıradan bir okul gününü sürdürdü. Fakat ne yaparsa yapsın, içindeki sızı ve Minho’ya dair karmaşık hisleri, tüm bu uğraşların altında bir yerde gizlenmeye devam etti.
(Okul sonrasi)
Okul gününün bitmesiyle birlikte futbol antrenmanı saati gelip çatmıştı. Jisung, diğer futbolcularla birlikte sahaya çıktı, formalarını giyip antrenmana hazırlanırken, aklında Yeonjun hocanın vereceği talimatlar vardı. Yeonjun, her zamanki gibi disiplinli ve motive ediciydi; takımı maç hazırlıkları konusunda bilgilendiriyordu.
"Hemen sıraya geç haydi haydi!" diye bağırdı Yeonjun hoca herkes sıraya girmişti. "Rahat! Hazır ol! İyi dersler!Evet gençler konuya giriyorum tam olarak 1 ay sonra büyük bir takımla maça çıkacağız bu okulumuz adına büyük bir adım olacak elinizden geleni yapın ve bu maçı kazanın maça çıkacak oyunculari ise haftaya açıklayacağım Sunoo oğlum topları getir."
Takım arkadaşlarıyla birlikte bu haberi dinleyen Jisung, içindeki rekabetçi ruhun yeniden canlandığını hissetti. Maç günü gelene kadar antrenmanlarda daha fazla çalışmak zorunda olduklarını biliyordu. Ancak diğer yandan, aklının bir köşesinde sürekli Minho vardı. Onunla olan anıları, özlemi ve o fotoğraf… Hepsi bir bütün olarak içini kemiriyordu.
Antrenman sona erdiğinde, herkes ağır adımlarla soyunma odasına döndü. Jisung da forması terden sırılsıklam olmuş halde kendini duşa attı, zihnindeki yorgunluğu biraz da olsa hafifletmeye çalıştı. Fakat soyunma odasından çıkmaya hazırlanırken, kapının kenarında tanıdık bir yüzle karşılaştı.
Minho…
O an Jisung’un kalbi hızlıca atmaya başladı. Minho’nun yüzünde ciddi bir ifade vardı, gözleri Jisung’a odaklanmıştı.
“Konuşmamız lazım, Jisung,” dedi Minho, ses tonu hafif bir titreme barındırıyordu ama kendinden emindi. “Lütfen, artık dinle beni.”
Jisung, hiçbir şey demeden ona baktı. Aslında içten içe Minho’nun açıklamasını duymak istiyordu ama hissettiği kırgınlıkla boğuşuyordu. Sessizce başını salladı ve Minho’nun peşinden soyunma odasından çıkıp dışarı doğru ilerledi.
Minho onu okulun arka bahçesinin tenha bir köşesine götürdü, ikisi de orada durdular. Minho derin bir nefes aldı ve Jisung’a dönerek konuşmaya başladı.
“Fotoğrafla ilgili olan şey… anlatmak zorundayım, çünkü her şey göründüğü gibi değil,” dedi Minho, gözlerinde yoğun bir samimiyetle. “O kız benim eski bir arkadaşım, yıllardır görüşmemiştik. Aniden karşıma çıktı ve bana sarıldı, fotoğrafı da o sırada çekildi. Sana böyle bir acı yaşattığım için gerçekten üzgünüm.”
Jisung, onun anlattıklarını dinlerken gözlerini kaçırdı. Minho’nun söylediği her kelimeyi içine sindirmeye çalışıyordu ama içindeki kırgınlık, sesi soluğu çıkmadan sustuğu gibi, duvar gibi duruyordu. Sadece orada sessizce durdu, ne olumlu ne olumsuz bir tepki verdi. İstese bile kelimeler dudaklarından dökülemiyordu. Bir süre daha sessiz kaldılar, Minho’nun nefesi hafifçe titriyordu.
Derin bir sessizliğin ardından, Minho yavaşça Jisung’un yüzüne doğru eğildi. Onun gözlerine bakarak, dudaklarını Jisung’un dudaklarına yaklaştırdı. Bu beklenmedik an, Jisung’un içindeki tüm o karmaşık hisleri altüst etti. Minho’nun dudakları, kendi dudaklarına değdiğinde, dünyada geri kalan her şey yok olmuş gibiydi.
Bu öpücük, onların arasındaki tüm anlaşmazlığı, kırgınlığı ve pişmanlığı sanki bir anlığına silmişti. Jisung, kendini bu anın akışına bırakırken, Minho’nun elleri onun beline sarıldı. İkisi de nefeslerini birbirlerine teslim ederken, Jisung’un gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Bu öpücük, ona yeniden nefes aldırmış, içinde sakladığı duyguları su yüzüne çıkarmıştı.
Öpüşmeleri yavaşça sona erdiğinde, Minho onun gözyaşlarını parmak uçlarıyla sildi. Jisung, derin bir nefes alıp başını eğdi. Minho’nun onu incitmediğini biliyordu, ama hâlâ bu hislerle başa çıkmaya çalışıyordu. Minho, ona hafifçe sarılarak, “Seninle her şeyin düzeleceğine inanıyorum, Jisung,” dedi.
İkisi de birbirlerine sımsıkı sarılmış halde bir süre daha orada durdular.
Agagaggagaga baristilar beaaaaaa
Acaba maçta kimler oynicak secemedim ya Bu arada final aşırı yakın bi 5-6 bölüm sonra fln yaparim herhalde
![](https://img.wattpad.com/cover/375399735-288-k591689.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my player | minsung
RomanceOkulun futbol takımında olan Han jisung, ve karşı okuldaki rakibi Lee Minho.