17. BÖLÜM

9.1K 369 115
                                    

"Gerçek pasta geliyor, sonunda."

Egemen'in iğneleyici çıkan sesine sadece güldüm. Çağlar ise somurtmaktan başka bir şey yapmamıştı. Baya bir süre bizimleydi anlaşılan bu espri...

"Sus ağzına börek tıkarım ha." En sonunda ağzını tutamayıp Egemen'e laf yetiştirirken ben üçer beşer sarma götürmeye başlamıştım bile. Yanımda oturan Barlas da benden farksız değildi hani. Kıtlıktan çıkmış olabilir miydik?

"Yavaş ye be boncuk. Tıkanıp kalacaksın."

Ağzımda sarmayla beraber ona dönerken tiksinç bir şekilde sırıttım ve ağzımı daha çok doldurup bir çırpıda yuttum. Benim inadıma o da kocaman bir parça börek ısırmıştı. Gülerek böreğini yerken gözleri kısık kısık duruyordu. Ben de gülerken başka ne var ne yoksa ağzıma tıktım.

Masanın öbür ucunda duran tuzluğu istemek için Duru'ya baktığımda bizim çakalların zaten çoktan bizi izlediğini görmüştüm. Evet arkadaşlar, belayı başıma almış bulunmaktayım. Rastgele...

İrem, Rüya ve Duru dehşet bir biçimde sırıtırken diğerleri tıkınmaya bakıyordu. Eh, Çağlar'ın fark etmemesi benim için şu anlık bir artı sayılırdı.

"Tuzu ver Bulanık. Ne bakıyorsun bön bön?" Huysuz huysuz tuzu isterken sert tonum bir etki etmedi elbette. Yapacaklarından asla geri kalmadılar.

"Barlas, uzatsana tuzu abicim Derin'e."

Gözlerimi bir hayli istekli şekilde devirirken iç geçirdim. Asla büyümüyorlardı. Şu yaptıklarını beş yaşındaki çocuk yapmazdı ya.

Başımı yavaş yavaş iki yana sallarken Duru hala sırıtmakla meşguldü.

"Sen uzat lan,"dedim inatçı bir şekilde. Üçü bir olmuş bir güzel eğleniyorlardı. "Al bebiş," dedi en sonunda İrem. Kafasını ortadan ikiye böleceğimi biliyordu çünkü hanımefendi.

Tuzu salataya köklerken biraz fazla kaçırmış olabilirdim. Her hareketimi inceleyeceklerdi şimdi Allah'sızlar.

"Sal biraz,"dedi Barlas kulağıma doğru. Bunu beklemiyordum açıkçası. Aslında salacak bir durum yoktu. Sadece Çağlar'ın başımı şişirmesini istemiyordum. Bizim kızlar belli ederse Çağlar şak diye anlardı çünkü. Bu olursa da benim kafa bin beş yüz olurdu.

"Neyi salayım öküzello? Görmüyor musun itlik yapıyorlar? Çağlar çakacak."

Omuz silkti. "Neyi çakacak?" Sırıtarak sorduğu bu soru karşısında boş bakışlarımı gözlerine yönelttim. Ardından dibine yaklaşıp fısıldadım.

"Eben ya, eben."

Kendini tutamayıp güldüğü sırada benim de ağzımdan küçük bir kıkırtı çıktı. Ebesini karıştırmayı ben de istemezdim...

"Biraz daha sarma ye sen." Birkaç sarma daha alıp Barlas'ın tabağına koydum. Çenesini kapatmanın tam sırasıydı çünkü.

"Olur,"dedi ve hepsini anında götürdü. Ruh öküzü diyebilir miydik? Kesinlikle.

Onu takmadan yemeğime geri döndüğümde gerçekten kendimi kaybetmiş gibiydim. Hem deli gibi uykum vardı hem de çok açtım. İkisi bir arada olunca insanın deliresi geliyordu.

Midem insafa gelip doyunca geriye doğru yaslandım. Şu an kemer gevşeten dayılar gibi hissediyordum. Uzun zamandır bu kadar şımarık şekilde bir yemek yememiştim. Midem bayram etmişti. Ya da isyan da etmiş olabilirdi, karar veremedim.

"Bu arada abi,"dedi Oğuz Çağlar'ı gösterirken. "Ben bu gevşekle yatmam. Derin, bana tuvalette yat de ama bununla yat deme. Her seferinde tepeme çıkıyor."

KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin