Tüm hayatım boyunca tamamen plancı biri olmuştum. Garanticinin tekiydim. En ufak şeyi garanti altına almazsam asla rahat edemezdim. Fakat hayatta her şeyi garanti altına almak neredeyse imkansızdı. Artık bunun için çabalamıyordum. Her şeyi kontrol edemeyeceğimin farkına çoktan varmıştım. Kontrolcü biri olmanın ne kadar zor olduğunu da öğrenmiştim.
Önümdeki yastığı canına okur gibi mıncıklarken sık sık ofluyor ve fenalık geçiriyordum. Durulara geleli yaklaşık bir saat oluyordu ve kimse rahat değildi. Bir saattir konuşuyorlar mıydı, birbirlerinin suratına boş boş bakıyorlar mıydı, bilmiyorduk. Arayamıyorduk da. Biraz daha haber gelmezse aramaya karar vermiştik. Şimdilik yapabildiğimiz tek şey neler olduğuyla ilgili türlü senaryolar üretmekti.
Omzuma dokunan bir elle yastığın ırzına geçmeyi bırakıp dikkatimi bana dokunan kişiye verdim.
"Biriciğim," dedi Çağlar dibime kadar girmişken. "Biraz konuşalım mı? Belertme hemen gözlerini."
Sesimi çıkarmamayı tercih ettim. Evet, Çağlar'a deli gibi kızmış olabilirdim ama şu an bunu uzatacak kadar sinirli değildim. Yine de böyle görünmeme şaşırmıştım.
"Dün öyle demek istemedim, gerçekten. Bizi kendinden çok sevdiğini biliyorum. Kıskançlık yaptım işte. Her zamanki abartılı hallerim. Affet lütfen."
İçinde bulunduğumuz duruma baktığımda affet kelimesi o kadar saçma duruyordu ki. Kendi kendime gülüp başımı iki yana salladım. "Aha," dedi beni sarsarak. "Kız kafayı yedi."
Daha fazla güldüğümde odadaki diğerleri de Çağlar'a katıldı. "Kaldıramadı kızcağız."
"Vardı zaten bunda bir şeyler."
"Değil mi?"
"Gördüğüm en iğrenç insanlarsınız," dedim gözümden akan yaşı silerken. Sinirden gözümden yaş gelmişti. "Ayrıca, önemli değil Çağlar. Ama ağzından bir daha böyle bir şey çıkarsa ağzınla gözünü yer değiştiririm."
Hızlıca başını sallayıp küçük bir çocuk gibi sarılmaya başladı. Artık nefes alamayacak hale geldiğimde civciv gibi bir ses çıkarmaya mecbur kalmıştım. "Yuh be." Kendimi ondan sıyırmak gerçekten çok güçtü.
Benle arasını düzelttiği için birkaç dakikalığına sevinse de asıl olay hatırlanınca tüm suratlar yine mahkeme duvarı olmuştu. Duru Çağlar'a bir şeyler anlatmaya çalışıyor, Rüya ve Egemen olay hakkında tartışıyordu. İrem yarım saattir lavabodaydı ve bense yastığımla münasebete tekrardan girmiştim.
İrem'i aklıma getirir getirmez içeri girmesine şaşırmıştım. Bu kız her seferinde bunu nasıl başarabiliyordu bilmiyordum ama ilginç bir yetenekti.
"Neredesin be yarım saattir?" Direkt olarak benim yanıma oturduğunda yanaklarının da saçları gibi kırmızı olduğunu fark ettim. Tek elimi yanağına koyup, "Biraz sakin ol kızılım ya," dedim. Omuz kıstı. "Ne yapayım Derin ya? Hala inanamıyorum."
Kendimi ona sarılırken buldum. "Böyle davranmak hiçbir şeye yaramaz," dedim az önce kendi kendimi yemiyor gibi davranırken. Başkalarına tavsiye vermekte nirvanaya ulaşıyordum ama iş kendime gelince tam bir fiyasko oluyordu. Herkeste böyle değil miydi zaten?
Bana cevap vereceği sırada telefonum çalınca önce herkes sustu. Sonra zaten telefonu alışım ve kimin aradığına bakmadan açışım bir olmuştu.
"Mavişim," dedi Barlas. Heyecanla yanıtladım. "Efendim?" Gözlerimi açabildiğim kadar açmış vereceği cevabı bekliyordum.
"Buraya gelebilir misin?"
Bunu beklemediğim için biraz afallamıştım ama çabuk toparladım. Sesi gayet normal geliyordu.
"Sizi bıraktığımız yere mi? Hala orada mısınız?" Hızlıca onayladı. "Tamam, hemen geliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)
HumorHiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim.