Çok fazla ağladıktan sonra gelen o yanma hissini herkes bilir. Ardından tatlı mı tatlı bir uyku bastırır. Her yerin uyuşur ve her neredeyse oracıkta uyumak istersin. Fazla ağlamanın verdiği göz acıması sayesinde uyku da pek mümkün olmaz.
Başım Barlas'ın omzundaydı ve gözlerim kapalıydı. Gözümü her kırpıştırdığımda o yanmayı hissediyordum ama umurumda bile değildi. Huzursuzdum, hem de çok. O soruyu sormamı bekliyordu ve ben kendimi toparlayıp soramıyordum. Alacağım cevap beni çok korkutuyordu.
Bir hışırtı duyduktan sonra Barlas'ın da hareket ettiğini hissettim. Tek gözümü açıp neler olduğuna baktığımda gördüğüm manzara çok güzeldi. Yarı siyah, yarı beyaz bir kedi Barlas'ın bacaklarına sürtünüyor, Barlas ise onun başını okşuyordu. Tabii ki dayanamadım ve kedinin özel alanına girip onu bir miktar rahatsız ettim...
"Sen ne harikasın ya..." Burnumu kedinin boynuna sürterken bir anlığına yumuşacık olmuştum. Kediler benim özel bir ilgi duyduğum hayvanlardı.
Kedi mırıldamaya başladığında kendimi çimende yayılmış, yatar halde bulmuştum. Bu hayvanlar beni istedikleri şekle sokabilirlerdi.
"Barlas, gel de şunu bir sev ya!"
Kediye bakmayı bir saniyeliğine kesip Barlas'a bir bakış attım. İki elini de geriye doğru atmış, kediyle olan münasebetsiz hallerimi izliyordu.
Barlas kediyi sevmeye yeltendiğinde ona izin vermemiş olmalıyım ki bunu denemeyi bıraktı. Çünkü kedinin üstünde yatıyordum. Hayvan boğulmasa yine iyiydi.
En sonunda kedi resmen homurdanınca onu azat ettim. Poposunu sallaya sallaya yanımızdan uzaklaşırken sapık gibi arkasından bakıyordum.
"Evime kedi alacağım," dedim ona dönerken. "Yani yalnız yaşamaya başlayınca."
"Çağlar evine gelmeyecek mi peki?" İkimiz de güldük. Ona Çağlar'ın hayvanlara karşı olan alerjisinden bahsetmiştim. Biraz yakınmıştım da denebilirdi...
"Yapacak bir şey yok hocam," dedim omuz kısarken. "Görüşmeyi keseceğiz mecburen."
İkimizin de gülmesi kısacık sürmüştü. Kendimi toparlamam birkaç saniyeyi bulurken onun yanına sürünerek gittim. Bir şekilde konuya girmek istiyordum ama cesaretimi toplayamıyordum.
"İlk mahkemeden sonra," dediğinde irkildim. Soramayacağımı anladığına emindim. Başımı yine omzuna yaslarken gözlerimi kapamıştım. Kulaklarımı da kapamak istiyordum ama bunun yanlış olduğunu biliyordum. Ne olduysa olmuştu, bu gerçekten kaçamazdım.
"Oğuz'a gittim." Yutkunduğunu buradan bile işitmiştim. Gözlerimi açmamakta inat ederken sessizce onu dinliyordum. "Neler olduğunu anlattım. Çok şaşırdı haliyle."
Söylediği cümleler gayet normaldi ama sesi öyle kötüydü ki. Sesi cızırdıyor ve kesik kesik geliyordu. "Hiçbir şey söylemedi ama sarıldığımızı hatırlıyorum. Sonra çok sinirli bir halde babam geldi, oradan ayrılmak zorunda kaldım. Konu hakkındaki tek bir yorumunu bile duymamıştım."
Kolumu koluna sardım.
"Babam o yaşımda bu olayı hep gizli tutmaya çalıştı. Şimdiki kafam olsa buna asla müsaade etmezdim. İnan, böylesi daha zor. Eğer gizli olmasaydı insanlar baştan bana istedikleri gibi yaklaşırdı."
Bu cümlesi gözlerimi açmama sebep oldu. Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ne demeye çalışıyorsun? Bilerek yapmadığın bir şey için insanlar senden soğuyacak mı yani?"
Gerçek olmayan bir gülümsemeyle, "Sen böyle düşünüyorsun Derin. Herkes senin gibi değil ki."
Başımı iki yana salladım. "Oğuz böyle düşünmez," dedim acele acele. Buna asla inanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)
HumorHiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim.