Burnumu deli gibi çekerken yatağın içinde kıvranıyordum. Kat kat örttüğüm yorganı biraz daha kafama doğru çekip iyice büzüştüm. Karnım ve başım birbirleri ile yarış eder gibi ağrıyor ve nefesimi kesiyordu.
"Şu kızdaki şans kimsede yok abi. Bir abdest al, bir kendine gel ya!"
Duru şifayı kaptığım için hala bana köpürürken saçlarımı seven İrem bana destek çıktı. "Bir sus be. Sanki bilerek hasta oldu kız."
Kimsenin yüzünü görmüyordum çünkü gözlerim sımsıkı bir şekilde kapalıydı. Fakat Duru'nun yüz ifadesini anlamak için gözlerimin açık olmasına pek de gerek yoktu.
"Sen de bir minnoş kesiliyorsun bu hasta olunca."
İrem saçlarımdan öptü. "Ne yapayım? İyileşince birbirimizi yemeye devam ederiz."
"Biriniz ilaç getirebilir mi?"dedim acı içinde. Çıkan sesin benim olduğundan bile emin değildim.
"Ben getiririm." Rüya ayağa kalkarken başımda biraz bekledi. "Çabuk iyileş gözünü seveyim ya. Sen böyleyken ben merhamet falan besliyorum. Hiç normal değil bu."
Cık cık ederek odadan çıkarken gülmek istedim ama yapamadım. Canım çıkıyor gibiydi ve her yanım sızlıyordu.
"Yarına iyileşmesi mucize olur." Duru'ya katılıyordum ama bir konuyu unutmuş sayılırdı. Serum yediğim zaman dimdik oluyor ve aniden kendime geliyordum. Görünüşe göre yine serum yemem gerekecekti. Yoksa kendime bir hafta boyunca yatıp dinlensem bile asla gelemezdim.
"Doktora gideceğiz."
İrem ve Duru kendi aralarında konuşurlarken uykuya dalmaya çalıştım ama pek de başarılı olamadım. Vücudunuzun her yeri sızlarken rahatça uyumak mümkün olmuyordu.
§§§
Gözlerimi açtığımda çok daha iyi hissediyordum ama yine de uyuşmuş gibiydim. Hastaneye gelmiştik ve iki şişe serum yemiştim. Aksi takdirde iki hafta yataktan kalkamazdım ve bu benim isteyeceğim türden bir şey değildi.
"Su ver be reis,"dedim tuhaf çıkan sesimle. İrem beni duyar duymaz ayağa kalkıp su doldurdu ve bana uzattı. Hafifçe doğrulup kana kana suyumu içtim. En son ne zaman su içtiğimi hatırlamıyordum ve vücudum isyan bayraklarını çekmiş haldeydi.
"Refakatçim sen misin güzellik?"
Sandalyesini dibime kadar çekerken beni yanıtladı. "Her zaman kuşum benim. Daha iyisin, değil mi?"
Ağzımdaki kuruluk hissi tamamen geçip gittiğinde artık daha rahattım. "Kendimdeyim en azından kızıl. Dinlenmiş hissediyorum."
"Hande teyze geldi. Çağlar kekosuna haber vermedik yaygara çıkarmasın diye."
Sesli cevap vermeyi tercih etmeyip sadece başımı salladım. Daha sonra da tekrar uykuya geçmiştim zaten. Sanıyorum ki birkaç saatim hastanede dinlenmekle geçmişti. İtiraf etmeliydim, burada böyle dinlenmesem işler benim için pek de iyi olmayacaktı.
Aynada kendime bakarken biraz daha yaklaştım. Korkunç görünüyordum ama umrumda olan bir durum değildi bu. Her ne kadar dışarı yansımasa da kendimi çok daha iyi hissediyordum. Dudağımdaki koca uçuk ve göz altı morluklarımla beraber gayet de iyiydik...
Bu duruma artı olarak, hastalığın üstüne bir de regl gelmişti. Beklemediğim bir hal değildi ve şaşırmamıştım. Çoğu kez bununla karşı karşıya gelmiştim ve zorlu bir hafta olsa da bir şekilde geçiyordu işte.
"At kadarsın, iğrenç!"dedim ve dudağımdaki uçuğa kaba sözler sarf ederek lavabodan çıktım. Aslına bakacak olursak zorla çıkarılmış da sayılabilirdim. Çağlar dışarıdan bile kafamın etini yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)
فكاهةHiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim.