O günden sonra araya hafta sonu girdi, daha sonra da bir iki gün okula gitmedim. Açıkçası bu süreç içinde düşünecek çok vaktim olmuştu ve şimdi ise daha sağlıklı kararlar verebiliyordum. Hem de hiç alışık olmadığım halde bundan sonrası için planlar yapıyordum. Bu hiç benlik değildi ama değişmeye çalışıyordum. Yanlış adım atmamaya dikkat ediyordum.
Yılbaşı yaklaşırken karın yağması neşemi yerine getiren şeylerden biriydi. Kendimi iyi hissetmeye başlıyordum ve bu kafamdaki şeyleri netleştirmemle alakalıydı. Karın yağması da neşeme neşe katıyordu tabii... Fakat yine de huzurluyum diyemezdim. Barlas'ın beni affetmesini umuyordum ama affetmeyedebilirdi. Buna hakkı vardı.
Camdan dışarı bakarken yüzümdeki gülümsemeyi fark ettiğimde bir hayli zaman geçmişti. Elimdeki kahveyi kafama dikip ders çalışmaya devam ettim. Bugün sondu. Bundan sonra okula tam gaz devam edilecekti. Tabii, yılbaşından sonraydı bu. Dersler tekrar ağırlaşacaktı ve yetişmeyen konular yetiştirilmeye çalışılacaktı.
"Yeter be sarı kafa,"diyerek içeri muhteşem bir giriş yaptı Oğuz. Ben de nerede kaldı diye merak ediyordum zaten. Birazdan diğerleri de damlardı.
"Tıp kazanacaksın utanmasan."
Resmen sahiplendiği koltuğuma uzandığında dönen sandalyemde birkaç tur atarak sonunda ona doğru dönük bir şekilde sabit kaldım.
"O şekilde delirmedik daha bebiş,"dedim elimdeki kalemi çevirirken. Ardından elimdeki kalemi kafasına fırlattım. "Diğer insan evlatları nerede kaldı?"
Omuz silkti. "İrem Hanım'dan başkası beni ilgilendirmiyor. O da kuaförde zaten."
Yüzümü buruşturdum. Şunların ilişkisi midemi bir hayli bulandırıyordu. "Midem kalktı. İkiniz de bir süre görünmeyin gözüme ya."
Sırıtıp ona fırlattığım kalemi bana iade etti. Homurdanarak kalemimi yerine koydum. Bir dahakine müsait olmayan yerlerime bile girebilirdi bu kalem. Hiç gerek yoktu böyle şeylere...
"Ne var güzelim?"dedi, ardından sırıttı. "Sevmeyelim de taşa mı dönelim? Ya da mala? Senin gibi."
Laf soktuğunu sandıktan sonra fok balığı gibi gülmeye başladığında tükenmişlik dolu bakışlarımla karşılık verdim.
"Gerçekten beyin yaşının dokuz değil, artık beş yaşında olduğunu düşünüyorum. Dokuz fazla geliyor sana."
Hala gerizekalı gibi gülerken odaya giren Çağlar'la anca sesini kesebilmişti.
"Yine mi bu geldi ya?"dedi Çağlar yatağıma yatarken. Bu insan evlatları neden odamı işgal ediyordu? Bunları sorgulamak için artık çok geçti.
"Sana geldik sanki?" Oğuz Çağlar'a bunu söyledikten sonra bakışlarını bana çevirdi ve dudak büktü. "Sana gelmedim ama Derin kadınına hiç gelmedim. Çağlar'ı tercih ederim sanırım."
İkisi birlik olup canıma okudular bir süre. Akıl sağlığımı korumaya çalıştım ama başarılı olduğumu hiç sanmıyordum. Hepimiz toplanabildiğimizde son kalan beyin hücrelerimle beraber bir yaşam mücadelesi vermeye çalışıyordum.
"Derin integrale başladığına inanamıyorum. Şubatta geçmemiz gerekiyor ablacım, ne yapıyorsun sen?"
Rüya'ya omuz silktim. Şu sıralar fazlaca ineklediğimi biliyordum ama bu benim yararımaydı. Çok büyük hedeflerim yoktu ve yeterince çalışıyordum. Sadece son zamanlarda vitesi bir tık yükseltmiştim. Annem gibi diyetisyen olma hedefim vardı ve bunu en iyi üniversitede yapmak istiyordum sadece. Bu da çok büyük bir hedef değildi. İstediğim şeyi yapmak daha mantıklı geliyordu. Annemle tek ortak yönümüz buydu zaten. Başka da sayamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)
HumorHiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim.