Bölüm Üç/Ölüm

316 22 3
                                    

George her zaman biliyordu . Hatta onları ilk aldığı zaman bile... Birgün onları terk edeceklerini biliyordu. Ama daha dün 18. yaş günlerinin kutlamışlardı bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu. Belkide, belkide bu en iyisiydi . George artık 90'lı yaşlarını bitiriyordu daha ne kadar yaşardı bilmiyordu. Onun ölümünü görmeyeceklerine seviniyordu. Ama yinede özlüyordu ikizleri... Kızını ve Oğlunu kaybetmişti sanki . Jo ağlamaktan şişmiş gözlerini saklamak için saçlarını açmıştı. George'a bir çay götürdü ve o'da veranda da bulunan koltuklara oturdu. Ormana derin derin bakarak çocuklarına bir şey olmamasını umdu.

*

İkizler tepede oturmuş şehrin ışıklarına bakıyorlardı. Büyüleyici diye düşündü Lu , o kadar çok ışık vardı ki ,tek bir bakışta tüm şehri görmek imkansızdı oturdukları yerden. Adrianın buz mavisi gözlerine şehrin ışıkları yansıyordu o'da etkilenmişti şüphesiz. Hava yeni yeni kararmasına rağmen çok fazla ışık yanmıştı. Lu'yu da kaldırarak şehre inmeye başladılar , düzlüğe indiklerinde Adrian korumacı bir edayla kardeşinin kapişonunu düzeltti . Saçlarına siyah kömür sürmüştü ama yine de belli olabilirdi . Kendi kapişonunuda düzelterek el ele şehre girdiler . Hemen hemen herkes siyah ve siyahın tonu giyinmişti o yüzden aralarında sorunsuzca ilerleyebiliyorlardı. Bir çok dükkan , pazar yerleri ve eğlence merkezleri hala kapanmamıştı . Sokakta yürürken en çok sokak satıcılarının sattığı şeyler dikkatini çekmişti Lucindanın . Kara borsadan siyah saç boyası bile vardı , ayrıca renk renk şekerler , taze yapılan börekler ve daha adını bile bilmediği bir çok yiyecek vardı. Adrian'a biraz daha sokuldu. Sonunda tren istasyonu tabelasını görmüşlerdi. Ama önünde bir barikat vardı. Bu baştan aşağı siyahın en karanlık tonu giyinmiş insanlar George amcanın bahsettiği gölgeler olmalılardı. Kafalarında simsiyah bir kask ve ellerinde hazır bulunan büyük silahları vardı. Eğer bugün içerisinde buradan gidemezlerse yakalanabilirlerdi . Dikkat çekmeden Lu'nun omzuna kolunu attı ve barikatın önünden sola doğru kavis yaptılar. Eğer buradan gitmek istiyorlarsa tren tek çareleriydi , bu yüzden yakınlardaki motelden barikatı görebilecekleri bir oda tuttular. Adam başta Adrian'ın gözlerini görmemişti ve zevkle içeri buyur ediyordu ki Adrian ın gözlerini gördü ve suratı hemen düştü onu bir melez( siyah saçlı ve renkli gözlü insanlar) sanmıştı ki bu SS sanmasından iyiydi .Ne kadar beklerlerse beklesinler barikat bir türlü kalkmıyordu uyumaya karar verdiler ama Adrian kapıyı 3 kez kilitledikten ve kapının arkasına bir sandalye koyduktan sonra , ancak rahatlayabilmişti.

Ertesi sabah kalktıklarında barikatdan iki kişi kaldığını farkettiler. İnsanlar sonunda tren raylarına giden merdivenlere inebiliyordu. Hızlıca motel'in parasını ödediler ve tren raylarına inmeye başladılar burası sahiden kalabalıktı Enkazlara gidebilmek için Weaston istasyonunda inmeli ve tekrar trene binmelilerdi.

"Dinle Lu, kafanı sakın kaldırma ve burada bekle tamam mı ben biletleri almaya gidip geleceğim farkına bile varmayacaksın . Beni bekle ve birisi bir şey sorarsa dilsizmiş gibi yap "

Lu abisinin gitmesini istemiyordu yanlız kalmak istemiyordu . Elini kavradı ve başını olmaz anlamında salladı .

"Lu ikimizde gidersek dikkat çekebiliriz anlıyor musun ikimizde yakalanabiliriz burda bekle kesinlikle geri döneceğim tamam mı ? Sakin olmaya çalış seni asla yalnız bırakmam Lu , her zaman yanında olacağım "

Lu sakinleşmeye çalıştı . Adrian kardeşine sımsıkı sarıldı ve onu hızla bırakıp bilet gişesine doğru giderek gözden kayboldu . Lu bacaklarının titrediğini hissetti burası orman değildi ardında Adrian'ın beklediğinden emin olduğu bir evi yoktu. Bir kaç adım arkasındaki direğe uzanıp tuttu. Kapişonunu yüzü görünmeyecek gibi olana dek çekti . Bekledi , bekledi ve bekledi . Sanki dakikalar uzuyordu . Kendini saatlerce beklemiş gibi hissediyordu . Bir el kolunu tuttuğunda sevinçle Adrian olduğunu sanıp döndü.

BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin