Lu ne yapacağını şaşırmıştı. Rain'in sesindeki acı iliklerine işlemişti.
"Herkes ölü , herkes ölü , herkes ölü ..."
Lu ayrılamadı elini sıkıca tutup ona güven vermek istedi. Bir şeyler daha söylemesini bekledi ama hep aynı şeyi sayıklıyordu. Acısını dindirebilmeyi istedi. Keşke neler olduğunu bilseydi...
"Küçüktüm , belkide yedi sekiz yaşlarındaydım. Şehrin dışında küçük beyaz tuğlalarla örülmüş bir evimiz vardı. Lacivert bir çatısı vardı , bu onu diğer evlerden ayırmamı sağlardı. İki büyük ablam ve kendimden küçük bir kız bir de oğlan kardeşim vardı. İsimleri Bella, Claire , Robert ve en küçüğümüz Ginger . Babam bir emlakçıydı , annemse ev hanımı . Mutlu bir evlilikleri vardı annemde biraz latin kanı vardı. Babamsa sadece siyah saçlara sahipti. Mutluyduk, bir köpeğim vardı. Arka bahçede her çocuk gibi oyunlar oynardım , bir gün sarışın bir adam bana evimin nerede olduğunu sordu ona niye sorduğunu sordum o da annemi tanıdığını ve konuşmak istediğini söyleyince onu evimize götürdüm. Ama adam eve girer girmez annem çığlıklar atmaya başladı , ablalarım çığlığı duyup koşmuşlardı. Babam oturma odasından kalkıp gelmişti ne olduğunu anlayamıyordum . Annem neden bağırıyordu. Neden adam bir şey söylemiyordu. Arkamı döndüğümde farkettim sarışın bir sürü insan doluşmuştu. Ellerindeki tabancaları seçebildim. Önce babamı ve annemi vurdular. Anında öldüler. Sonra iki kişi ablalarımı takip ettiler iki el silah sesi geldi kulaklarıma. Dünyam dönüyordu. Küçük kız kardeşimin çığlıkları tüm evi dolduruyordu , Robert'sa uykusunda öldürülmüştü. Yer altımdan kaymış olmalıydı. Bacaklarım tutmuyordu. Yere düştüm. Her yer temiz dedi kaba bir ses. Arka bahçeye çıkan bir grup köpeğimide öldürmüşlerdi . Hemde sadece zevk için. Gözlerimden yaş bile akmadı . O eve getirdiğim adam yanıma gelerek sırtıma vurdu sonrasın da bir acı hissettim. Yanıyordum ama bu sıradan bir yanma değildi sıcak sıcak eriyordum elimi karnıma götürdüğümde ılık ılık elimle akan bir şey hissettim. Tüm vücudum kaskatı kesildi. Yere yığıldım. Uyandığımda herkes ölüydü , aradıkları neyse alıp gitmişlerdi. Sağlık ekipleri yarama baskı uyguluyordu ama ben hepsini görebiliyordum. Kendi ellerimle öldürdüğüm insanlar, ailem. 6 sedye saydım yüzü kapatılmış 6 ceset . Herkes ölü, herkes ölü, herkes ölü... Hiç biri kurtulamamıştı . Bir tek ben hayatta kalmıştım. Neden . Neden . Neden . Bununla yaşamamı istemişlerdi. Vicdan azabı çekmem için. Bir ömür boyu."
Gene o rüya . Hasta olmalıyım diye düşündü Rain. Doğrulmaya çalıştı hafif bir sızı duydu. Daha kötülerinide görmüştü. Soğuk olmasaydı ,diye düşündü bir sorunu kalmazdı . Böyle işlerden nefret ediyordu. Yanı başında uyuyan birini farketti siyah saçlarını kenara atınca Lu'nun yüzü açıldı. Aralıklı olarak nefes alıp veriyordu. İki büklüm olmuştu. Ne aptalca diye düşündü. Zaten iyileşecekti onu beklemesinin bir gereği yoktu. Üzerinde tonlarca ağırlık yapan battaniyeleri kaldırıp ayaklarını zemine doğru bıraktı . Biraz kahve içebilseydi eğer .. Lu'nun bedenini yavaşça kaldırdı ve az önce yatıyor olduğu yere bıraktı. Çok hafifti , pek bir şey yemiyor mu acaba diye düşündü. Saatine baktı , yapacak çok işi vardı.Kendi katına indi. Üşüdüğünü hissetti . Hasta olduğu için olmalıydı. Kartını okuttu ve kapı geniş çalışma odasına açıldı. Minderlerin arkasındaki kapıdan içeri girdi. Her şey bıraktığı gibiydi. Bir çerçeve içinde isim listesi karşıladı onu. Yatağınının kenarına oturdu. Ellerini başının etrafına sardı. Düşünmek istemiyordu . O rüyayı tekrar görmek istemiyordu. Olayları yıllarca rüyalarında tekrar yaşamak onun sadece hatasını ardı ardına düşünebilmesini sağlıyordu. Ve birde acı... Katıksız saf bir acı , tam kalbinin içinde küçük bir bomba gibi . Sadece buda değil en karanlık sırrını düşünmeye cesaret bile edemiyordu. Titredi , evet Rain'de korkabiliyordu ama kendinden. Bir zamanlar yağan yağmur'u sevmezdi , şimdi kendisi yağmur olmuştu. Gerçek halini bilen herkes , şimdi ölüydü.
"Tamam" dedi kendi kendine . "İşte başlıyoruz"
Büyük , çamur yeşili dolabın önünde durdu. Kapağı kenara doğru çekerek içinden siyah bir pantolon , beyaz bir gömlek ve siyah şık bir ceket çıkardı. Yatağın üstüne itinayla koydu. Rain , mükemmeliyetçi biriydi . Düzenin bozulmasına tahammül edemezdi. Duş almak için hemen odanın solundaki ikinci kapıdan içeri girdi.
*
Lu uyuya kaldığına inanamıyordu. Hemde onu orada bırakıp gitmişti . Sinirle Rani'nin odasına daldı ama orada yoktu . Theon bilir diye düşündü. Bir süre öncesine kadar kaldığı odaya hışımla girdi , Theon çok şaşırmışa benziyordu , kravatını ayarlamaya çalışırken Lu aniden girince az kalsın kendini boğuyordu. Neyse ki Lu , Theon'u öyle görünce sinirini unutup yardıma koşmuştu. Nefes nefese kalan Theon ,
"Ne oldu sana ? Ayrıca neden hala hazır değilsin ?" diyebildi.
"Ne ? Ne için hazır olmam gerekiyor ki ? " dedi Lu.
"Ah , sen bilmiyorsun . Bugün 21 Ağustos Zafer Kutlaması var . Tabi ki tüm dünyada kutlanırken , buradada bir zirve yapılır . Üst yönetim kadrosu , Generaller , Lider vs... Üst düzey bi güvenlik önlemi var yani sende benimle gelmelisin henüz eğitim gören bir havari olsanda ... Odana bir kaç elbise bıraktım görmedin mi ?"
Lu üst üste şaşkınlık geçiriyordu. Zafer Kutlaması ? Zirve ? Lider ? Havariler ? Daha da önemlisi Elbise ??? Kafası iyice karışmıştı , döner dönmez bunlarla uğraşmak ... Yapılacak en iyi şeyi yaptı ve tek söz söylemeden odasına koştu . Öyle yada böyle gideceğini biliyordu en azından elbiseyi seçme şansı olmalıydı. Odasına vardığında , Yatağın üzerinde üç elbise vardı , uyumlu aksesuar ve ayakkabılarıyla tabi ki . Theon ne zaman düşünmüştü bunları . Elbiselerden biri leylaktı , tek omuz askısı vardı ve belden sonrası tül şeklinde yere değene dek uzanıyordu , eteğinde iki bacak yırtmacı bulunuyordu. Diğeri ise canlı bir kırmızıydı , hiç bir askısı bulunmayan bir elbiseydi bu parlak rengarenk taşlar tam kalbinin üstünden başlayarak tüm eteğini kaplayacak şekilde yapılmıştı , zaten eteği oldukça kısaydı. Son elbiseyse siyahtı , simsiyah. Elbisenin üst tarafı tamamen vücuda oturuyor bel kısmından aşağı indikçe kesimi düz olduğu için vücuda oturmamaya başlıyordu.Beline dek inen bir sırt yırtmacı dışında hiç bir açık noktası yok denebilirdi boğazlı ve uzun kolluydu çünkü . Boğaz kısmının bağlandığı noktadan bir zincir inip tam belinin üstünde dekoltenin sonuna bağlanıyordu. Lu bu elbiseyi seçmeye karar verdi . Saçlarını topuz yaparak siyah kaküllerinin yüzüne düşmesine izin verdi. Altında görünmeyecekte olsa siyah ayakkabılarını giydi , yüzünü daha az beyaz gösterecek kapatıcıları sürmedi , sonuçta sırtı gözükecekti değil mi . Eline avucundan biraz büyük çantasını alarak En üst katın bir altına çıkan asansörde kendine yer buldu. Bir çok kişi binmeye başlamıştı asansöre Lu kendini duvara itelenmiş bir şekilde buldu. İnsanın zar zor nefes aldığı asansörden bir an önce kurtulmak için beceriksizce bir adım attı ama topuklu ayakkabılar canını çok yakıyordu ve sendeleyerek birinin kucağına düştü. Özür dileyerek uzaklaştı ve Theon'u aramaya başladı ama gözlerine takılan başka bir şey daha vardı ki , O da hiç şüphesiz Rain'di.
Üzerine göre yapılmış siyah kumaş bir pantolon ve tabana zıt görünen beyaz bir gömlek giymişti . Siyah ceketi tüm vücuduna oturarak , ne kadar formda olduğunu gözler önüne seriyordu. Hep önüne düşen saçlarını toparlamış ve taramıştı. Yüzünde profesyonel bir gülümseme vardı , Lu bunu anlayabiliyordu çünkü daha önce onu gülerken görmüştü . Onu incelerken sinirinin nasıl uçup gittiğini anlamadı. Gözleri buluşana dek bekledi ama hiç buluşamadılar . Belinde bir el hissetti . Theon !
"Rain'i mi izliyordun ? Evet , bencede çok değişiyor böyle günlerde "
"Ee, evet "
"Şu tarafa geçelim . Sohbet etmekle zorunlu olduğum insanlar var , ne sıkıcı dimi ? Belki Diplomasi dersini iyi dinlemişsindir de bana yardımcı olursun "
Lu sahte bir gülümseme yerleştirdi ama Theon farketmedi . Demek ki dersi iyi dinlemişim diye düşündü. Kutlamanın geri kalanı boyunca bir türlü Rain'i göremedi. Sıkıntıyla insanlarla sohbet etmişti , oysa ki onlar sürekli Lu'nun yüzüne karşı hakaret etmekle meşguldüler . Theon sabırla dinleyip , nazik bir dille çenelerini kapamalarını söylüyordu. Ama nafileydi herkes Lu'nun ne kadar beceriksiz olduğunu , bir melezden havari yapacak kadar düştüklerini ve Theon'un her an ölecebilecek bir insan olduğu yönünde görüşlerini sürdüyorlardı. Lu artık dayanamayacağını düşünerek yangın merdivenine çıktı , ki o topuklularla bu çok zor bir şeydi. Kendine sarılarak derin bir nefes verdi.
"Zor bir gün , ha ? " dedi tanıdık bir ses.
"Evet fazlasıyla yorucuydu , özellikle iki katım birini hastane kanadına taşırken " dedi Lu ve kafasına bir kutu yedi . Evet evet bir kutu atmıştı Rain ona .
"Bu acıttı " dedi Lu sinirle
"Kimse senden taşımanı istemedi " dedi o da.
Bir kaç saniye sessiz kaldılar. Sonra ,
"Aç " dedi. Lu neyi anlayamadı . "Kutuyu " diye açıkladı. Lu kafasından sekmiş olan kutuyu avucuna aldı ve dikkatlice açtı.
"Bu , ımm bir karahindiba mı ? " dedi kolyeyi kaldırarak.
"Hayır aptal , o bir kar tanesi " dedi Rain bozularak . Lu gülümsedi . Tabi ki anlamıştı.
"Biliyordum zaten , çok güzelmiş . Teşekkürler " Gözleri dolmuştu çünkü abisiyle eş olan bilekliği aklına gelmişti. Bileğinde duruyordu tabi ki , her zaman olacağı gibi...
~
Multimedia : Lucinda Day
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz
Teen FictionSarışın veya mavi gözlü olmanın genetik bozukluk olarak kabul edildiği yeni bir düzen kuruldu. Açlık ve sefalet insanları bu ırkçılıkta birleştirdi. Geni bozuk sarışın insanlara SS dediler. Yalnızca renkli gözlü insanlara ise Melez . Tek bir gerçek...