*
Gözlerimi gün ağarmaya başlarken açtım. Dünyanın karanlık olan kısmı henüz uyanmamıştı. Pencere tam kapanmadığı için sabah rüzgarı bir yolunu bulup içeri giriyordu. Tavanda sallanan eskimiş lambaya baktım. Önceleri kirli bir kahverengi olan lambayı bizim için maviye boyamaya çalışmışlardı ama şimdiki rengi maviden daha çok, koyu laciverte benziyordu. Pek fazla bir şey beklemiyordum zaten iki yetime ev sahipliği yapıyorlardı, borçlarını ödeyemezdim. Yataktan yavaşça doğruldum ve Lu'nun beni hissetmemesini umdum. Birbirimize sadece kanla bağlı değildik , zihnen ve kalben bağlıydık. Alanıma girmesi yeterdi, onun ne hissettiğini ne demek istediğini hemen anlardım. Lu bu hayatta beni rahatlatan tek şeydi. Tamamen anlayabildiğim tek şeydi. Yastığa yatmak yerine ona sarılmayı tercih etmişti. Kar beyazı saçları dağılarak bütün yüzünü kapatmıştı. Yorganını da tekmeleyerek yere düşürmüştü. Gülümsedim. Yatağımı gıcırdatmamaya özen göstererek yastığımı kafasının altına koydum ve saçlarını yüzünden çektim. Huzurluydu, neredeyse gülümsüyordu. Yorganını yerden kaldırıp üzerine yavaşça örttüm ve tek bir bacağını dışarıda bıraktım çünkü ne zaman örtsem bundan rahatsız olup yorganı tekrar atıyordu. Kapıya doğru ilerledim. Ondan biraz bile uzaklaşsam bu beni garip bir biçimde huzursuz ediyordu onun varlığını hissetmek benim için nefes almak kadar doğaldı ve hissedemeyince de ... evet sanırım bu biraz sorun oluyordu. Eşikten dışarı adımımı atıyordum ki o sırada gözlerimin önünden bir şeyler geçtiğini fark ettim. Görüşüm tamamen gitmişti bir yere savrulmamak için kapının eşiğinin olduğunu sandığım yere doğru elimi savurdum bir yere tutunmak iyi gelmişti çünkü bir sürü resim gözümün önüne hızla gelip yok oluyordu. Resimlerde ben vardım yani çoğunlukla ben vardım. Yemek yerken , dışarıda gezerken, video oyunu oynarken.. Bunlar Lu'nun anılarıydı, hayalleriydi. Sahne bir anda değişiyordu dağlara bakıyordu. Akşam şehir ışıklarını görebileceği bir yer bulmuştu. Gitmek istiyordu. Sonra bir anda görüntüler geldiği hızla kayboldu. Hala eşikteydim odadan adımımı atamamıştım. Eşiği tuttuğum elimi serbest bıraktım. Yatakta bir kıpırdanma oldu. Lu uyanmıştı ve yatakta geriniyordu.
"Günaydın"
O, henüz daha alanıma girmeden önce bile tanıdık bir his bedenimi kaplamıştı. Özlemini çektiğim fakat bir türlü ulaşamadığım bir şey. Tamda bu karışıklığın ortasındayken.. Merkezdeki olayları önemsemem gerekiyordu fakat önemseyemeyecek kadar ilgim dağılmıştı az önce odamdan çıkmıştım fakat geri dönmek için güçlü bir arzu hissetmeye başlamıştım belki de Rani'ye ihtiyacım vardı. Benim uyuşturucum. Rani insanın kalbine dokunabilecek tipte bir kızdı. Herşeyi uzaklaştırabilecek ve tüm acımı kısa sürede olsa unutmama yardımcı olabilecek biri..ve benimle en zayıf anımda tanışmıştı. Bir melez olduğumu düşünmüştü ama o bunu umursamamıştı. O an tek endişelendiği şey bendim. Onunla birlikte uzun zamandır hissetmediğim şekilde kalbimde kıpırtılar oluşmaya başlamıştı. Umut içime süzülür gibi olmuştu. Ama Rani Kuzgun için çalışıyordu yani bu halledilmesi gereken bir sorundu. Ne olursa olsun Kuzgun'u düşürecektim bu yüzden Rani'yi kazanan tarafa erkenden çekmenin bir sorun olmadığına inandım. Ona bir ametist vermiştim, çocukçaydı belki ama başı derde girerse ona ulaşabilirdim. Onu takip ettiğimde ametisti taktığını gördüm. Artık Lu'nun Adrian'ı olamazdım, Lu olmadan yapamazdım. Bu yüzden kendimi benliğimin farklı parçalarıyla tekrar yarattım, Ian olarak en azından yaşayabilirdim.
Attığım her adım beni geri döndürüyordu. Yapamıyordum. Binanın içine girdim, salonun kapısının kulbunu kaldırmak üzere elimi kaldırmıştım ki merdivenlere giden kapının zaten açık olduğunu gördüm. İçeriye doğru yavan sarı ışık yayılıyordu. Rani'nin burayı açmaya gücü yetmezdi. Saldırganlar buradaydı, buraya kadar girebilmiştiler. İçimden bir küfür ettim. Yavaşça adım adım merdivenlerden inmeye başladım, şu an 10. taşı vücuduma bağlamıştım orada ne kadar insan olursa olsun hepsinin varlıklarını tek kalemle silebilirdim ama Rani içerideydi ve 10.taşın gücünü hafife alamazdım, hala içimde kaynaya deliliği bastırmayı başarabilsem de gerçekten ince bir çizgideydim. Onun yaralanmasını göze alamazdım. Duvarın kenarına sinerek içeriye göz attımi 2 kişi gözüküyordu biri baştan aşağı simsiyah giyinmiş özel ekibe bağlı görünüyordu. Diğeri ise biraz daha iriydi saçları uzundu. Onları sessizce alt edebilirdim olduğum yerden,Rani duymadan...Ellerimi kaldırıp ikisini hedef aldığım sırada Rani'nin kapısının açıldığını fark ettim. Koruma içgüdüsü ile Rani'ye doğru bir adım attım ama onun saldırganlara gülümseyerek, kollarına atıldığını gördüm. Temkinle bir adım daha attım. Tabi, ne bekliyordum ki. Rani'de Kuzgun'un bir parçasıydı. Elbette bu insanları tanıyor olmalıydı ama artık iki taraf içinde seçim vakti gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz
Ficção AdolescenteSarışın veya mavi gözlü olmanın genetik bozukluk olarak kabul edildiği yeni bir düzen kuruldu. Açlık ve sefalet insanları bu ırkçılıkta birleştirdi. Geni bozuk sarışın insanlara SS dediler. Yalnızca renkli gözlü insanlara ise Melez . Tek bir gerçek...