Lu tamamen bir ter topağı haline dönmüştü. Lu'yu dışarı çıkarmıştı fakat tam olarak dışarıda sayılmazdı. Burası KUZGUN'a bağlı bir kafes gibiydi. İçeri girebilen tek şey güneşti ve onunda pek yararı olmuyordu. Rain ona basit hareketleri göstermiş ve bunları kendinden sonra yapmasını istemişti. Lu elinden geleni yapsada Rain'i mutlu edememişti. Her seferinde onu düzeltip nasıl yapması gerektiğini söylüyordu. Sonunda bunu başladıklarında Rain bir sigara yakarak ona öğrettiği hareketleri bir köşeden izlemeye başladı. Güneş ufuktan kaybolurken yerini alacakaranlığa bırakıyordu. Yakın çevrede sık ağaçlar vardı herhalde kimse ulaşamasın diye böylesine uzak bir yere kurulmuştu. O an Lu'nun kafasında şimşekler çaktı. Nerede olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Bayıldığı zaman Theon sadece onu buraya getirdiğini söylemişti o kadar. Acaba hala Delsburg'da mıyım diye düşündü.
"Yine nerelere daldın" dediğinde Rain , Lu onun ne kadar yaklaştığının farkına varamamıştı. Ve tabi ki sıradaki harekete geçmek için biraz acele edince tökezleyip kendini yerde bulmuştu. Yerde ki bir taş dizini derince kesmişti. Şimdide kan akmaya başlamıştı. Aksilik işte ! Rain bir çocukla ilgileniyormuş gibi eğildi ve kesilen yere baktı. Ağzındaki sigarayı yere attı ve ezdi. Gömleğinin ucundan hızla çekerek bir parça kopardı. Kahverengi parçayı kanayan yerin üstünden sıkıca bağladı. Ama Lu herhangi bir rahatsızlık duymuyordu. Lu kafasını kaldırdığında yırtılan gömleğin olduğu kısımda, karnının küçük bir bölümünün gözüktüğünü farketti. Zaten kasla kaplı olacağını düşünmüştü ama onu dehşete düşüren yaralardı. Görünen küçücük bir kısım olsa bile üst üste alınan darbe izleri kendini belli ediyordu.
"Senin şu merakının bir sonu yok değil mi?" dedi boguk bir sesle ve gömleğin düğmelerini açmaya başladı. Teker teker aşağıdan yukarı doğru açıyordu. Tam 10 gümüş düğme. Her birini açtıkça, göğsündeki mermi,kılıç hatta küçük bir bölgede olsa(ceviz büyüklüğünde) yanmalar görünmeye başlamıştı. Ama en çok dikkatini çeken sağ omzundaki sonsuzluk dövmesiydi , dövme normallerinin aksine dik yapılmıştı.
"O mu? ..." dedi Rain nereye baktığını farkettiğinde "... Sandığın gibi bir şey değil , romantik bir anlamı yok. İki tane S şeklinin bir düz , bir ters şekilde birlesmesinden oluşuyor. Bunu iki büyük devletin yıkılmasında önemli bir katkım olduğu için yaptılar. Yaptıklarımı asla unutmayayım diye. " Lu pişman olup olmadığını merak ediyordu ama yüzünde öyle bir ifade bulamadı. Zaten cesaretide yoktu çünkü şuanda gözlerinde beliren bakış korkutucuydu , hatta ölümcül bile olabilirdi.
Lu'yu tanıştıklarından bu yana hep yaptığı gibi kollarından tutarak kaldırdı. Kıyafetlerine vurarak üstüne yapışan tozları temizledi ve içeri doğru yürümeye başladı fakat Lu ne zaman yürümeye başlasa dizinin yandığını hissediyordu bu yüzden diğer ayağından destek alarak sekmeye başladı. Rain kapının hemen arkasındaki karanlıktan onu izliyordu. Kendi başına içeri girdiğini gördükten sonra , Lu'nun ayakları aniden yerden kesildi. Rain tek kelime etmeden onu taşımaya başlamıştı. Lu utandığını hissetti.
"Bırak beni "
"Hastane kanadı neresi bilmiyorsun. Bu ayakla oraya gitmen zor olur dikiş atmalılar."
Lu sesini çıkarmadı. Çünkü her zaman Rain'in kendini haklı çıkaracak bir sebebi vardı.
*
Saçlarının dibi çıkmaya başlamıştı. Theon saçlarını boyamak için gelmese onu neredeyse hiç göremeyecekti . Bazen tüm hafta Lu pestili çıkana dek çalışıyordu. Diplomasi en zor dersti herhalde çünkü konuşmak henüz onun için yeniydi ve bu dersin çoğu konuşmakla geçiyordu. Lu ne zaman heyecanlanıp kontrolü kaybetse öğretmen hemen onun istediği her şeyi yapan birine dönüşüyordu. Notları iyiydi ama hakkıyla aldığını düşünmüyordu. Bu arada Rani'yle geçen dersler artmıştı artık daha çok buluşup farklı konular konuşabiliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz
Novela JuvenilSarışın veya mavi gözlü olmanın genetik bozukluk olarak kabul edildiği yeni bir düzen kuruldu. Açlık ve sefalet insanları bu ırkçılıkta birleştirdi. Geni bozuk sarışın insanlara SS dediler. Yalnızca renkli gözlü insanlara ise Melez . Tek bir gerçek...