Bölüm On Dört/İşaret

123 16 4
                                    

Yol iyice bozulmuştu. Sağa sola sallanmaktan midesi bulanıyordu. Geldik diye bağırdı ön tarafta oturan komutan ve araba durdu. Bunun üzerine Lu ve bir kaç gölge aşağı indi. Güneş tüm bölgeyi esir almıştı. Çok sıcaktı, kavurucuydu. Lu saçlarını topladı. Sıraya dizilmişlerdi. Etrafa kısaca göz attığında tamamen çorak bir alan olduğunu anladı. Bitki yetişmiyordu. Bir çok tepe ve kayaç yolları tıkamıştı. Lu bunların kasıtlı yapılıp yapılmadığını merak etti çünkü hemen ilerideki kayalıkların doğal bir görüntüsü yoktu. En son komutan aşağıya inmişti . Güçlü olduğu belliydi. Bir haritayı göstererek alanları işaretledi.
"Şimdi buradasın , gölgeler sana şu madene kadar yardım edecek sonrası senin işin . Eğer bir havari olmak istiyorsan bu bir ön sınav . Bu bölümde saklanan bir grup SS rapor aldık ve yakın zamanda madenden değerli taş eksilmeye başlamış. Onların yaptığına eminiz. Alanı temizle . Madenin ikinci girişini bir daha açamayacakları şekilde kapat. " dedi komutan sert bir sesle.
Lu anlamıştı ama sadece bir kaç değerli taştı. Sonuçta onların artık geçerliliği yoktu . Ama soru sorarsa işinin uzayabileceğini düşünerek sustu. Çantasından silahını çıkararak beline taktı. Yedek şarjörleri kemerinde bulunan küçük çantasına koydu. Pantolonun cebine bir kaç patlayıcı top ve ip koydu. Küçük bir termosa koyduğu suyuda kemerine yerleştirdi. Çantasını arabada bırakması gerekiyordu. Haritayı da alarak biraz ilerideki madenin girişine doğru ilerledi. Gölgeler onu takip etmeyi bırakmıştı. İçerisi karanlıktı kemerindeki çantasından küçük bir el feneri çıkardı. Sakin ol , Sakin ol diye telkin etti kendini. Madenin girişi tahta sopalarla tutturulmuştu ama ilerledikçe tahtalar kayboluyordu. Çökme olasılığı zaten çok yüksekti neden bu madene girmek zorundaydı ki sanki etrafından dolaşıp çıkış yolunu kapatabilirdi. Yol aşağı doğru kıvrılmaya başlamıştı. Kimse yoktu burada ışık tuttuğu zaman mor mavi hatta sarı renkte taşlar parlıyordu o kadar. Haritaya ve etrafına bakınarak çıkış yolunu arıyordu ama bir tıkırtı duyunca hemen ışığı kapattı belindeki silaha uzandı , kilini açtı ve beklemeye başladı. Zaten karanlık olduğu için gözlerini kapattı ve etrafı dinledi en yakın duvara yaslanarak yürümeye başladı. Evet yanılmamıştı , ses yine duyuldu. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Ne yapacağını düşünüp duruyordu. Nefesini kontrol altına aldı. Adım adım sese doğru yaklaştı. Feneri ve silahı sesin geldiği noktaya doğrulttu. Ama hiç bir şey yoktu. Tavandan su damlayıp duruyordu. Bir an rahatladı ama sonra duyduğu şeyin bu olamayacağını düşündü , arkasını dönmeye hazırlanıyordu ki bir el ağzını kapattı diğeri ise omuzlarından tutmaya çabalıyordu. Lu kaçmaya çabaladı elindeki fener yere düştü silahın kabzasıyla arkasındaki kişiye vurmaya çalıştı , uzanamıyordu. Sonra nedense uykusu gelmeye başladı , yavaş yavaş hareketleri azaldı ve gözleri kapandı.
Sert bir şeyler hissediyordu kafasının altında canını yakıyordu bu. Ağzı kurumuştu. Gözlerini açmaya çabaladı ama güneş ışığı gözlerini acıtıyordu. Dudaklarını yaladı ve bir kere daha denedi . Gözlerini açtı etrafında kimse yoktu. Yerinden doğruldu üstünü kontrol etti . Silahı gitmişti ve patlayıcılarda . En azından harita vardı ve suyu bırakmışlardı. Şu anda çıkışta olmalıydı yani olması gerektiği yerde. Ayağa kalktığında belinde bir acı hissetti. Pantolonunu biraz indirdiğinde siyah bir leke vardı ama daha öncesinde burda böyle birşey yoktu. Biraz daha yakından baktığında bir yuvarlak ve onun yörüngesinde 6 nokta olduğunu gördü , bir güneşe benziyordu. Lanet olsun onu işaretlemişlerdi. Üstüne dokunduğunda teni alev almıştı sanki bu gerçek bir dövmeydi . Çifte lanet olsun. Çıkışa doğru baktı patlayıcıları almışlardı kapatmanın bir yolunu bulmalıydı. Girişin hemen üzerinde bir dal vardı oraya tırmandı dal onu taşıyabilirdi . Cebinden ipi çıkardı dala sıkıca bağlayıp aşağı indi madenin çıkışıda beklediği gibi tahtalarla desteklenmişti. Birleşim yerlerini tekmeleyerek biraz da olsa parçaladı. Girişi tutan büyük tahtaları elinden geldiğince oynattı ve tekrar dalın olduğu yere çıktı ipi beline sıkıca sardı ve toprağı tekmelemeye başladı arasırada da ayağıyla toprağı kazmaya çalışıyordu. Yarım saat uğraştıktan sonra tam vazgeçiyordu ki büyük bir taş çarptı ayağına bu hepsini bir arada tutuyor olmalıydı. Elleriyle hepsini kazıdı ve bir kez daha üzerine doğru vurdu . Toprak sarsılmaya başladı ve giriş tamamen yıkıldı. Lu dala bağladığı ip sayesinde havada asılı kalmıştı ki dal daha fazla dayanmadı o da toprağa düştü. Geri dönüş yolunda kendini temizlemeye çalıştı ama tırnaklarına kadar girmişti toprak saçı pislenmiş kolları çizilmişti. Ayrıca silahını kaybetmişti. Rain onu kesin öldürecekti.
"Bir çaylağa göre fazla yaralanmamışsın " dedi komutan alayla. Lu dövme olayını atlayarak görev raporu verdi ve arabaya bindi gölgelerde karşısına oturdu. Bacaklarına sarılarak dışarıyı izledi. Galiba dövmesi kanıyordu.
*
Hava kararmıştı. Lu en azından kimseyi öldürmediğine ve öldürülmediğine seviniyordu. Arabadan inerken Rain'i bıraktığı yerde kapıda beklerken buldu. Tüm gün orda durmamıştı tabiki ama yinede minnet dolu bir gülümseme gönderdi ona Lu. Rain de çarpık bir gülümseme atarak içeri girdi. Lu,Rani'nin yanına gitmeyi düşünüyordu ama onun yerine Theon'la karşılaştı.
"Lucy , döndün mü ? Oh , yaralanmamışsın , iyi misin ?"
"Sanırım bir duşa ihtiyacım var "
"Anladım , çok çabalıyorsun değil mi ? "
"Eh , öyle sayılır"
Theon gözlerini kaçırdı.
"Azura ile tanışmışsınız"
"Ah, evet .. Şey ben seni arıyordum ama kapıyı çalınca ... Uyuyordun , sen iyi misin ?"
"Evet, evet iyiyim nişan olayı falan ... Bu bir tür zorunluluk biliyorsun değil mi ?"
"Hayır hayır bana açıklama yapmak zorunda değilsin , ben senin arkadaşınım hemde havarin olacağım"dedi Lu sesine neşe katmaya çabalayarak. Theon'a yanlış bir izlenim vermek istemezdi.
"Evet , tamam ben gitsem iyi olur "
Lu odasına çıktı . Ne kadar kitabı varsa karıştırdı ama bu sembol hiç bir yerde yoktu. Neden onu öldürmek yerine işaretlemişlerdi , bunu öğrenmek zorundaydı. Kafası tamamen karışmıştı. Duş alıp biraz yürüyüş yapmak için aşağı indi. Siyah hırkasını giymişti hava biraz esiyordu çünkü . Adımlarına bakarak yürüdü yürüdü ta ki yürümekten bitap düşene dek . Binanın etrafında bir hareketlilik sezdi , yakındaki bir binanın kenarına gizlendi. Gösterişli son moda bir jip giriyordu. Lu uzaktan görse bile kurşun geçirmez camlarla kaplı olduğunu anlamıştı . Daha çok bela diye geçirdi içinden. Böyle bir arabayla kesinlikle üst rütbeden biri olmalıydı. Arabanın önü birden gölgelerle doldu , adeta biri vuracak olsa onun yerine siper alacaklardı. Arabanın kapısının açılmasıyla dışarı beyazlara bürünmüş bir adam çıktı. Saçları uzun ve siyahtı . Beyaz bir örtü bağlamıştı kafasına gözlerinin altı kapkaraydı. Lu tehditi hissetti. Bakışları çelik gibi deliciydi. Duruşundan kendini beğenmiş biri olabileceğini tahmin etti . Adam bir başka gölgeyle konuşmaya başlamıştı , Lu gitmesi gerektiğini biliyordu ama merakını yenemiyordu. Tekrar bakmak için yerinden çıktığında adamında ona baktığını farketti , gözleri birbirini bulduğunda bir korku hissetti. Hemen geri çekildi bu adamda kimdi böyle. Hemen oradan olabildiğince çabuk uzaklaştı.
*
Rani avucundaki beyaz taşla oynayıp duruyordu. Birden kapısı açıldı ve Lu telaşla içeri daldı. Elinden taşın kaydığını hissetti ama ani bir hareketle tekrar yakaladı onu. Lu o kadar hızlı girmişti ki saksıda duran menekşelerden birine çarpıp kırmıştı.
"Özür dilerim Rani , ben ... gördüm , bir adam "
"Tamam sorun yok , bir adam mı nasıl biri ?"
Bir yandan Rani eline süpürgeyi alıp kırılan parçaları süpürmeye başlamıştı.
"Az önce geldi , buraya yani . Önemli biri olmalı yanında bir sürü insanla dolaşıyor . Ben sadece korktum ama neden korktuğumu bilmeden daha önce başıma gelmemişti böyle bir şey "
"Sakinleş Lu . Alt tarafı bir üst rütbeli . Bizimle alakadar olmaz onlar"
"Ama , görmeliydin onu Rani . O normal biri değil "
"Peki tamam dediğin gibi olsun yine de saat geç oldu yarın konuşuruz yatağına dönsen iyi olur "
Lu hayal kırıklığına uğramıştı. Rani'nin onu dinlemesini istiyordu. Adamı başka birine de anlatmak istiyordu. Ama bir şey söylemeden Rani'yi temizlikle uğraşır bir şekilde arkasında bıraktı. Odasına döndüğünde terlemiş olduğunu hissetti. Aynalı masasının karşısına oturup hırkasını çıkarttı. Işıkları yakmamıştı. Eli masanın ışığına gidiyordu ki aynadan yansıyan bir çift sarı göz dikkatini çekti . Hayır sarı değildi parlıyordu , kedi gibi ama bir insandı bu karanlık bir silüet. Hemen arkasına döndü ama yok olmuştu. Az önce yaslandığı camın yanına gitti her şey normal gözüküyordu. Ayağının altında bir şey hissetti. Lila tonlarında bir taştı üzerinde onun belindeki işaretin aynısından vardı.

BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin