15. Bölüm

381 94 109
                                    

Vay canına.

İskeleden uzaklaşıp sahil boyunca uzanan taştan yolun hemen kenarında duruyorduk. Onlar haklılardı. Mağazadaki kadın ve kelimeleri kullanmayıp bakışlarıyla yorumlarını belirten Rha haklıydı. O elbiselerle buraya adım atamazdım.

Denizatı'nın adalarından birindeydik. Bize en yakın olan, ötekilere kıyasla devasa boyutları olmayan ve nüfusun ada yaşantısını zorlamadığı topraklar.

Önümden sürekli birileri yürüyerek geçiyordu. Çifter veya gruplar halinde. Yüzde yetmişinin teni oldukça esmerdi, kalanlar başka bir yerden göçmüş gibiydi. Kadınların ve adamların saçları garip örgülerle süslenmişti, hepsinin ucunda renkli şeritler veya kabuklar vardı. Giyimleri birbirine çok benziyordu. Tıpkı kasabadaki gibiydi ama bana enteresan geliyordu. Bizler korselerle gezerken onlar her an denize girecek gibi duruyorlardı. Sandaletlerini ve terlikleri fırlatıp kumlara basmaya can atan halleri vardı.

Rha da benim gibi onları izlemeyi seçti ama ben meraklıydım, o gözlemciydi.

Sahilin yanından uzanan yol tüm adayı çevreliyor olmalıydı. İçeriye girdikçe evler iç içe geçiyordu ve göklere uzanan o kule adanın parçasıydı. Kale bulunduğum adada değildi fakat burada yöneticilerin kalabileceği mini boylar tasarlanmıştı. Kral diğer adadaydı, adını beş kere sorduğum halde öğrenemediğim o adada.

"Burada ne aradığımızı artık söylemek ister misin?"

"Asıl amacımız başka topraklara geçmek, gemi maalesef durmak zorunda. Hazır gelmişken birisiyle görüşeceğiz." Kolunu uzattı. "Benden sakın ayrılma Marissa. Adanın küçük göründüğüne bakma, içerisi kaos gibidir. Çok kalabalık, çok fazla turist çeker. Senin kasaban bile buranın yanında usturupludur."

Onu daha fazla bekletmeyip koluna girdim. Yoldan ilerlemedik, evlerin içine doğru ilerledik.

Çevremde rüyalar aleminden çıkan mistik varlıklar varmış gibi davranıyor, yanımdan geçen herkese bakmaya çalışıyordum. Rha öyle değildi. Yola odaklıydı ve benim 'garip' davranışlarıma hiç laf etmiyordu.

"Her adada tapınak var. Tabelaları takip edersen seni tapınağa çıkarırlar. Buradaki tapınağa uğramamız gerekiyor, birisinin bana borcu var ve temin etme vakti geldi. Tapınağın iki girişi vardır, birisi ziyaretçiler için, diğeri..." Duraksadı. "Daha üst mertebe için."

"Sanıyorum ki ikinci girişten gireceğiz." Derken yanımdan geçen ve saçını tavuk kanatlarına benzetmeye çalışan o kadını inceliyordum.

"Hmm," dedi onaylarcasına. "Ee, Kuzu, ruhlara inanmayan, kâhinden bozma bir insan olarak Denizatı'nın kalbinde olmak nasıl? Bana ne düşündüğünü söyle."

Gevezelik edeceğime Rha'nın omzuna çıkıp her yeri tepeden görmeyi tercih ederdim ama söylediği komiğime gitmişti. Hâlâ onunla kol kolaydık, tabelaları takip ediyorduk.

Gerçekten enteresandı. Ada değil, Rha öyleydi. Bir an dibinden ayırmıyor, bir an uzaklaşmamı istiyor gibi görünüyordu.

"Hep söylediğim gibi, bu insanlar denizatının neye benzediğinden bihaber ama ona tapıyorlar. Boğulanları taşıyan bir at, öyle mi? Tanrılar aşkına, o şeyin bacağı bile yok, ata benzemiyor. Ama şunlara bak," dedim gemilerdeki flamaları gösterip. Denizatı'nın suratı, boynu, gövdesi aynıydı lakin dört tane bacak eklenmişti. Ayrıca, kanatları var gibi duruyordu. "Böyle bir şey değil o."

Onay almak için kafamı kaldırdım. Rha benimle göz teması kurmuyordu ama sırıtıyordu. Bir dakika... o, biliyor muydu?

İçinde üç tanesi yaşıyordu ama diğer ruhlardan haberdar mıydı?

GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin