22. Bölüm

381 103 46
                                    

Adada temizlenip yeni giyecekler aldıktan sonra gemiye geçmiştik. Kıyafetlerimize dehşet içinde bakakalan zavallı kadını unutamıyordum.

Biz iskeleye vardığımızda herkes tapınağa doğru koşmaya başlamıştı. Yangın büyümüştü, söndürmeye koşuyorlardı. İçeride birisinin -masum birisinin- kaldığını düşünmüyordum ve yeraltındaki her yerin küle dönmüş olmasını umuyordum.

Gemi bir saat önce demir almıştı. Bir saattir tek kelime etmemiştim. Şimdi Rha büyük kamaramızı diğer kısımdan ayıran kapıdan geçmişti. İçini yedeklerle doldurduğumuz küçük çantayı masanın üzerine koymuştu ve içindekileri çıkarıyordu.

Altında şort vardı, pantolonu giymemişti. Belinden düştü düşecekti. Üzerine bir şey yoktu, bu yüzden sırtındaki işaretlerin her detayını görebiliyordum.

Onu incelerken yakalandım. Arkasını birden dönünce göz göze geldik. Göğsündeki eski korkunç yaraya bakmadan edemedim. Oraya darbe alınca durmuştu.

Sendelediği aklıma geldi. Bacağına bakışlarımı indirdim ve... Aman tanrılar.

Kaval kemiğinin üzerinde kıpkırmızı bir yara vardı. Göğsündeki gibi kararmamıştı ama oradaydı işte. Dikkat çekiyordu. Bir daha dönüp bakacağım cinstendi.

Bakma. Bakma. Bakma!

Kahretsin, duramıyordum.

"Göğsüne darbe aldığında durdun ve sendeledin. Bacağına bir şey olduğunu sanmıyordum, yaralandığını görmedim."

Kollarını kavuşturdu. Mesafeli ses takındı. "Göğsüme kılıç girdiği gün aynı şekilde bacağımdan yaralandım. Büyük bir dal parçası kemiğimden içeri girdi. Çıkaracak vaktim yoktu. O parçayla birkaç saat beraberdim."

Yüzüm beyazladı. "Göğsünden kılıç girdiği gün?"

"Evet." Arkasındaki masaya yaslandı.

"Şimdi soru sormaya başlayabilir miyim?"

"Çoktan başladın ve hayır desem bile soracaksın." Elini kaldırdı. "Çekinme Kuzu."

"Bana yedirdiği ot neydi?"

"Şifalı bir bitkiydi ama uzun süre kullanırsan seni aptallaştıracak bir şey. Sendeki yaralara bakılırsa, en az iki yaprak yedirmeliydi. Demek ki tamamen iyileşmeni ve karşı koyabilecek hale gelmeni istememiş."

"Hmm, kanın bundan daha güçlü demek?"

"Bu bir soru değil, cevabını çoktan aldın."

Kahretsin! Kendi kendimi utandırmıştım.

"Marco'nun benden ne istediğini biliyor musun?"

Göğsü şişti. "Birkaç tahminim var ama şüphedeyim. Seni yanımda gördüğü için özel olduğunu düşünmüştür ve haklı da. Sonra test etmiş. Hafızanı silebileceğini söylememiş miydin? Buna güveniyor olmalı." Bunlar bana Marco'nun söyledikleriydi zaten, doğru düşünüyordu.

"Vampirleri nereden biliyorsun? Yani... nasıl bu kadar hazırdın? Kalplerini sökmek senin için günlük bir iş gibiydi." Gözleri kısıldı. "Bir şey demeyecek misin?"

"Henüz değil."

"Bana güvenmediğin için mi?"

Bu kez göz devirdi. "Sana güveniyorum Marissa. Ama şimdi değil." Ivır zıvır doldurduğumuz, yedeklerimizin olduğu çanta hemen yaslandığı masadaydı. Bana yan durdu, çantayı boşaltmaya başladı. "Bence, itiraf etmeye çalıştığı gibi, onları kontrol edebilmek istiyordu. Vampirler, o şekilde olan vampirler, kontrol edilemez."

GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin