6. Bölüm

439 123 81
                                    

Biraları doldurmak için depoya inince Eren arkamdan geldi. Fıçıların arasına eğildiğimde arkamdan eğildi. Kimse olmamasına rağmen mırıldandı. "Dün gece ne yaptın?"

"Aynı."

O sırada kapı açılıp kapandı. Adım seslerinden bile kim olduğunu anlayabiliyordum. "Demek buradasınız. Eren'in dediğine göre mesaiye geç kalma sebebin bir adammış." Adele ona gözlerimi devirdiğimi görmedi.

Hızlıca doğruldum, Eren kaçamak bir adımla geri gitti.

"Alakası bile yok." Gerçekten yoktu. Sabah uyandığımda Rha gitmişti. Evimdeki tek fark kuzenimin bacaklarının üzerinde o bıçağı bulmamdı.

Öldür onu deme şekli ne kadar da masumane deyip ağlamak istemiştim.

"Ben hep geç kalırım."

"Bunu marifetmiş gibi söylemen hoşuma mı gitmeli?" dedi Adele azarlar biçimde. Fıçıların arasında ilerledi. "Niçin bana bir adamın seni rahatsız ettiğini söylemedin?" Her zaman aksiyon alırdı ama bu kez rahatsız eden Rha değildi. Beni dışarıya kadar kovalayan beş herifti. Harekete geçen Rha'ydı.

Pekala, zorla kurtarmıştı ama sonuçta yapmıştı. Karşılığını alarak elbette.

"Kimse beni rahatsız etmedi." İçkileri kucakladım. Adele'in yanından geçerken kaşlarımı kaldırıp bilmiş şekilde baktım. "Eğer öyle bir şey olursa, koşacağım yeri biliyorum."

Yukarı çıktığımda kulağıma gürültü kirliliğinden başka bir şey gelmedi, burnum ekşimiş ter kokusuyla bir dakika boyunca sızladı. Sese, kokuya ve görüntülere çoktan alışmıştım ama temiz havayı -deponun tozlu havası bile temiz sayılırdı- içime çektiğimde buraya geri dönmek işkenceden farksızdı.

Tezgahın arkasına geçtim. Bardakları kenara götürmeleri için bırakırken önümdeki uzun sandalye çekildi, gölge üstüme düştü.

Başımı kaldırmama fırsat bulamadan üzerime bir şey fırlatıldı. Çeyreklik döne döne tam yüzümün önüne geldi. Burnuma çarpmadan önce yakaladım, bir çeyreklik yüzünden geriye düşüyordum.

İlk önce Rha'nın gözlerine, sonra elimdeki şeye baktım. "Bu... altın."

"Bir bira istiyorum."

Dehşete düştüm. Sağımı solumu kontrol etmek zorunda kaldım çünkü elimdeki şey için adam öldürürlerdi. Kıpırdayamıyordum. Altının onda ne işi vardı?

"Yetmedi mi? Burası ne kadar da pahalı..." Homurdanırken bir tane daha fırlattı. Göğsümdeki dekolteye çeyreklik çarptı ve korsemin içine memelerimin arasından düştü. Rha oraya bakarken aptalca sırıttı. "Hedeflememiştim ama iyi tutturdum."

Elimdeki diğer çeyrekliği de göğsüme sıkıştırdım. "Sen manyak mısın? Bunu nereden buldun?"

"Fakirliğim çok mu belli oluyor? Halbuki geldiği yerde daha çok var." Eğildi, parmağıyla yaklaşmamı işaret etti. "Daha da çok olacak gibi görünüyor. Eğer bana biramı vermezse, bu tavernadaki kıvırcık sarı saçlı kızı kaçıracağım, satacağım ve altın keseme elde ettiğimi atacağım. Birkaç çeyreklik edersin herhalde Kuzu."

Alaycılığın zirvesine vurduğu sesine hafifçe yansıdı ama hafifçe. Nedense her şakasının altında ciddiyet seziyordum.

Homurdanarak bardaklardan birisini aldım ve önüne sertçe bıraktım. "Gittin sandım."

"Gitmiştim." dedi. "Birkaç saatliğine çevreye baktım, sonra susadım. Kasabadaki en iyi sidik burada, başka yerde içki içemem."

"Altınlarını geri istiyorsan üzgünüm ama vermeyeceğim. Bahşiş olarak alıyorum." Göğsümü düzelttim. Geri istemedi, sadece azıcık gülümsedi. Sağ tarafını kontrol ederken biradan koca bir yudum aldı. Herhalde onu ben içsem boğulurdum.

GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin