18. Bölüm

320 93 31
                                    

"Benimle dalga geçiyor olmalısın!" diye bağırdım. Rha önümde sallanıyordu. Ona sesimi yükselttiğim halde suratıma bakıyordu. Arkamda iki kişi duruyordu ve beni götürmeyi bekliyorlardı.

Kafamı sağa sola şiddetle sallarken Rha'ya doğru bir adım attım. Hemen önündeydim.

"Bana bunu yapamazsın. Hani beni gözünün önünden ayırmazdın? Fikrimi bile sormadın. Buna şu an karar vermiş olmalısın, önceden söylemedin." Hâlâ tepki vermiyordu. Uzanıp elini tutma isteğiyle boğuşuyordum.

Beni tapınakta bırakmaya karar vermişti.

"Sadece birkaç gün Marissa."

"Az önce iki hafta dedin!"

İç geçirdi. "Bir yere gidip geleceğim. Senin bana eşlik etmene gerek yok. Böylesi daha iyi." Süslü cümleler bile sıralamıyordu. Tapınak daha konforlu, burada sana bakılacak, burada yiyecek sıkıntısı yok bile demiyordu. Sadece yanımda olman gerekmiyor diyordu.

Arkamdaki eşikte mumya gibi dikilen iki kişiye bir bakış attıktan sonra Rha'nın parmaklarına uzanıp avucuma aldım. İyice dibine girip fısıldadım, sesim çok kötü çıkıyordu. "Bunun sebebi az önce anlattıkların mı? Ne düşündüğüme inanıyorsun bilmiyorum ama... Eski olduğunu biliyorum. Yemin ederim ki aklımdan kötü bir şey geçirmedim." Geçirmiştim. "Cellat olup olmaman umurumda değil, ben..."

"Burada kalman gerekiyor."

Keşke ağlayabilseydim. Belki bana acırdı. Neden onunla gitmek için koca bir arzu duyuyordum bilmiyordum ama ayrılmak istemiyordum. İki haftalığına olsa bile istemiyordum.

Parmaklarımın ucunda yükseldim. "İki yüzyıl öncesinden bahsettin. Rha, kendimi durdurmanın bir yolunu bulacağım. Görmeyeceğim. Affedersin tamam mı? Sana anlattırmamalıydım." Kendisi anlatmış olsa bile tüm suçu üstlenmeye hazırdım. Şimdilik sessiz kalır ve her şeyi kabul ederdim, bu adadan çıkınca bana kendin anlattın, ben zorlamadım diyerek üste çıkabilirdim.

Ama o beni hiç umursamıyordu.

"Kim olduğun önemli değil." dedim gözlerine bakarak.

Ondan çok iyi oyuncu olurdu. Hiçbir insan bu kadar düz durmayı beceremezdi.

Elini elimden kurtardı. "Alakası yok." Vardı. "Tapınakta kalıyorsun. İki hafta sonra seni almaya geleceğim. Tadını çıkar. Kendine iyi bak, yemek ye, sonrasında sıkıntı çekebiliriz. İki hafta Mari."

Geriye doğru adım atınca resmen çığlık attım. "Rha!" Kolunu yakaladım. Yüksek sesle konuşup bir şeyleri kafasına sokmak istiyordum ama arkamızdakiler duyabilir diye yapamıyordum. "Bana o zehirli topraklara gidiyorum desen bile gelirim. Burada kalmak istemiyorum."

Neden bilmiyorum.

Burada kalmak istemiyorum.

Ama Rha, burayı Baykuş'un tapınağı gibi görmüyordu.

İlerlemekten vazgeçip benimle gözlerini buluşturdu. "Denizatı paylaşır, Kuzu. Seni bırakmayacağımızı biliyorsun. Sadece işimi halledene kadar..."

"Bana bunun öğrendiklerimle alakası olmadığını söyle o zaman." dedim inatla. Cevaplayamadı. Kısmi dürüstlüğünü devam ettiriyordu.

Sonra beni yanılttı. "Yok." dedi. "Kim olduğumu biliyorlar, sana iyi bir misafir muamelesi yapacaklar."

(Çakal: "Bırakma onu.")

Rha'nın gözleri parladı.

(Tilki: "Şu an çok meraklı. Yan yana uyuduğumuzda, geçmiş zihnine dizilecek. Bizden korkmuyor ama korkabilir ve eğer bu olursa, bizi bedeninde misafir edemez. Hemen dışarı atar. Başka çare yok.")

GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin