28. Bölüm

409 109 126
                                    

Salondan çıkıp doğruca Ren'in yanına geçtik. Mimiksiz ve soğuk bir şekilde sandalyeyi çektim. Rha bir adım uzaklaşmama izin vermiyordu. Hemen yanıma oturdu.

"Harika, ben de sizi aramaya geliyordum. Sevgili dostun Mei'ye artık tapınağa hizmet etmediğini söyledim. Sanırım senden hiç hoşlanmıyor Marissa çünkü hiç şikayetçi olmadı."

Mei her gün durduğu yerde bekliyor, sorun olup olmadığını kontrol ediyordu. Biz içeri girince gözleri büyüdü. Yanımdakinin kim -ne- olduğunu bildiği için bu tepkiyi doğal karşılıyordum.

"Artık hizmetkar olmadığına göre yemek yiyeceğiz, sonra buradan gidiyoruz." dedi Rha. Ren emri almış gibi yanından geçen birisini durdurdu, masaya birkaç şey söyledi. Rha bana tüm inadıyla göz dikti. "Pegasus bile olsa, bir başka ruhun tapınağında hizmetkar olmandan nefret ettiğimi söylemiş miydim?"

"Yeterince belli ediyorsun."

"Çok istersen bizim tapınaklarımızdan birisine seni götürebilirim. Burada bu kadar iyiysen bana da güzel hizmet edersin diye umuyorum."

Asla bulunmamam gereken bir yerde bulunduğumu bilerek tedirgin şekilde oturdum. Aslında bilerek yapıyordum. "Açsın sanırım." dedim Rha'ya. Buradan hemen gitmediğimize göre açlıktan ölüyor olmalıydı. "İstersen uzanayım? Çakal, Tilki, Kurt, bir kurt adam ve..." Parmağımla dudağıma iki kez vurdum. "iki vampir demem gerekiyor sanırım. Bunlarla aynı masada oturduğuma göre servis edilecek yemek ben de olabilirim ha? Yanında oturmaya devam mı edeyim, yoksa şuraya mı geçeyim?" Masayı boylu boyunca işaret ettim.

Ren boğuluyor gibi öksürdü, gülüşünü sakladı. Rha uzun uzun izledi. Kirli sakalını okşarken bana doğru eğildi. Onu hep temiz bir yüzle görürdüm. "Uzanmanı tercih ederim Kuzu ama bunu yalnız kaldığımızda yapmalısın. Burada çok izleyicimiz olur. Sen mahremiyete özen gösteriyor gibisin."

Ona ne olduğunu sürekli vurgulamak istiyordum ama sesindeki bu hain ton bana kanımı içmesinden konuyu saptırdığını gayet belli ediyordu.

İmalı konuşmasaydı ona güzel bir cevap verebilirdim, şimdi tek kelime edemiyordum.

Dudağı hafifçe kıvrıldı. "Kazanamayacaksan oyuna başlama."

Üzerime geldiği için dudağımı yemeye başladım. Damarıma basıyordu. "Çakal'ın kafamı koparıp yemesini tercih ederim."

"Bundan hiç zevk almazdın Mari. Varsayımsal olarak söylüyorum, kan içiyor olsaydım diğer seçenek çok daha fazla zevk verirdi." Tanrılar üzerime tükürüyor gibi terliyordum. Sırıttı. Geldiği halinden çok daha farklıydı. "Sana hangi noktalardaki kan akışının kontrolünün daha kolay olduğunu anlatmıştım sanki..."

"Sen bir şerefsizsin."

"Ne dedim ki?"

"Ne dediğini çok iyi biliyorsun. Varsayımsal olarak söylemiyorum, kanın bozuk."

"İşte bu doğru, kanım bozuk. Ama kabul et, bu Çakal'ın kafanı koparmasından çok daha eğlenceli olabilirdi."

"Ah, kusacağım." Ren yandan mırıldansa bile onu görmezden geldim.

Hafifçe doğruldum, meydan okuyan biçimde yüzüne yaklaştım. "Eminim ki öyle olurdu. O noktaları çok iyi hatırlıyorum Rha ve bahsettiğinden çok daha fazla hoşuma gideceğinden eminim. Fakat zevk almam için zevk verebilecek birisi gerekiyor ve öyle birisiyle henüz tanışmadım." Yerime çöktüm. "Şansına küs."

Ren çenesini eline yaslamıştı, bana bakıyordu. Ona ne var der gibi kafamı salladım. "Çok zorluyorsun bebeğim."

"Sen de ondan farksızsın pis vampir."

GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin