12

315 41 7
                                    

.

.

.

Felix'in odaya girmesiyle birlikte gergin hava bir anda yumuşadı. Küçük adımlarla salona doğru yürüyen Felix, yüzünde sevinç dolu bir gülümsemeyle Hyunjin'e baktı.

Gözlerindeki masumiyet ve heyecan, biraz önceki tartışmanın ağırlığını hafifletmişti.

Felix, çantasını tutarak, "Hazırım!" dedi neşeyle. Hyunjin, onun bu saf heyecanını görünce bir anlık derin bir nefes aldı, kendini toparladı.

Felix'in annesi Bayan Lee, "Harika, o zaman artık gitme zamanı!" dedi gülümseyerek.

Bayan Hwang da Felix'in çantasına bakarak hafifçe eğildi, "O çantayı sen mi taşıyacaksın, Felix? Pek bir ağır görünüyor." dedi şakayla karışık.

Felix kıkırdadı, "Her şeyimi aldım, hiçbir şeyi unutmamalıyım!"

Bay Lee ise göz ucuyla Hyunjin'e bakarak, "Tamam o zaman, dikkatli olun. Felix'e iyi bak." diye uyarıcı bir tonda tekrar etti. Ancak bu kez sesindeki keskinlik azalmıştı.

Hyunjin, Bay Lee'ye kısa bir bakış attıktan sonra sessizce başını salladı.

Hyunjin, Felix'in yanına yürüyerek, elini usulca onun omzuna koydu.

"Hazır mısın, çiçeğim?" dedi nazik bir ses tonuyla. Felix, heyecanla başını sallarken, Hyunjin onun yanağını hafifçe okşadı.

Felix'in minik gülümsemesi, Hyunjin'in içindeki tüm öfkeyi dağıtmış gibiydi. Birkaç saniye sonra, herkes dışarı doğru yöneldi.

Arabaya bindiklerinde, Hyunjin arkaya geçti ve Felix'in yanına oturdu.

Arabada sessizlik birkaç saniye sürdü, ancak Hyunjin, Felix'in gözlerine baktı ve aniden içindeki üzüntü ortaya çıktı. Eli usulca Felix'in yanağına uzandı ve hafifçe onu okşadı.

Yumuşak bir ses tonuyla, "Özür dilerim çiçeğim," dedi. Felix'in gözleri bir anlık şaşkınlıkla büyüdü. Hyunjin devam etti, "Seni ağlatmışlar, bunu öğrenmek beni çok üzdü."

Felix başını hafifçe eğdi ve dudaklarını büktü. "Ama ben seni çok özlemiştim. Seni göremeyeceğim diye ağladım." dedi.

Bu küçük itiraf, Hyunjin'in içini biraz daha rahatlatırken, aynı zamanda onu daha da koruma içgüdüsüne sürüklüyordu. Hyunjin, Felix'in elini tuttu ve sıkıca kavradı.

"Benim için mi ağladın?" diye sordu yavaşça. Felix başını evet anlamında salladı.

Bu tepki karşısında Hyunjin bir an derin bir nefes aldı. Küçük yaşına rağmen hissettiklerinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anladı.

"Sana söz veriyorum, bir daha seni asla ağlatmayacağım," dedi ciddiyetle.

Felix, Hyunjin'in bu sözleri üzerine biraz daha sakinleşti. Yanakları kızarırken, gülümseyerek, "Zaten kamp çok eğlenceli olacak, hiç üzülmemize gerek yok," dedi sevinçle.

Hyunjin onun bu iyimserliğine gülümsedi ve onun elini bırakmadan arabadan dışarı baktı.

Bir süre sonra, arabadaki sessizlik yerini tatlı konuşmalara bıraktı.

Hyunjin, Felix'e dönerek, "Bak, çiçeğim, kamp boyunca hep yanımda olacaksın. Ben de senin yanında olacağım, söz veriyorum. Hem öğretmenler de hep bizimle olacak. Hiç endişelenme," dedi güven verici bir ses tonuyla.

Felix, Hyunjin'in bu sözlerinden oldukça etkilenmiş görünüyordu. "Biliyor musun," dedi küçük bir fısıltıyla, "Ben kamp ateşini dört gözle bekliyorum! Birlikte otururuz, sen de bana hikayeler anlatırsın, değil mi?"

Hyunjin başını salladı, gülümseyerek. "Tabii ki, en güzel hikayeleri anlatırım sana," dedi. Birkaç saniye sonra, Hyunjin'in gözleri Felix'in eline takıldı.

Felix'in küçük elleri hâlâ onun avucundaydı. Bir anlığına içinden bir sıcaklık yükseldi, ve o an ne kadar bağlı olduklarını fark etti.







İyi okumalar! ❤️

Sınır 13 oy❤️

Don't dare me | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin