16

287 38 8
                                    

.

.

.

Sabah güneşinin ilk ışıkları yavaşça kamp alanına süzülürken, çadırın içi hala serin ve huzurlu bir karanlıktaydı. Felix, Hyunjin'in kolları arasında, ona sıkıca sarılmış halde uyuyordu. 

Her ne kadar önceki akşam ona kızmış olsa da, Felix gecenin ilerleyen saatlerinde içgüdüsel olarak Hyunjin'e dönmüş, küçük vücudunu ona yaslamış ve uyurken en güvenli hissettiği yerde huzur bulmuştu. 

Ruh eşi olduğunu bilmediği, ama kalbinin derinliklerinde hissettiği bu bağ onu Hyunjin'e çekiyordu. Hyunjin ise Felix'in bu masum hareketine karşılık onu daha sıkı sarmış, onun bu haliyle ne kadar sevimli olduğunu düşünmüş ve bir an bile kollarından bırakmak istememişti.

Sabahın sessizliği, yalnızca doğanın hafif hışırtıları ve uzaklardan gelen kuş cıvıltılarıyla bölünüyordu. Hyunjin, Felix'in huzurlu nefes alışlarını hissederek uykusunun en tatlı anlarının tadını çıkarıyordu. 

Ancak birdenbire dışarıdan gelen adım seslerini duydu. Deltaların duyuları çok gelişmişti; en ufak bir ses, en küçük bir hareket bile onu anında uyandırmaya yetiyordu. Hyunjin'in gözleri aniden açıldı, ama hemen hareket etmedi. Yalnızca kulaklarını dışarıdaki seslere odaklayarak dinlemeye başladı. 

Çadırın önünde birinin durduğunu hissetti. Adımların ağırlığından kimin geldiğini hemen anlamıştı; bu kesinlikle bir öğretmendi. Fakat yine de kollarının arasındaki Felix'i koruma içgüdüsüyle daha sıkı sarıldı. Onu her şeyden, herkesten sakınmak istiyordu.

Çadırın fermuarına bir el uzandı. Hyunjin kaşlarını çattı ve dışarıdaki kişiye sert bir şekilde seslendi, "Sakın çadırı açma." 

Sesi derin ve güçlüydü, karşısındaki kişi kim olursa olsun, bu sesin tonundaki otoriteyi anlamakta gecikmezdi. Delta olduğu her halinden belliydi, ve sadece 11 yaşında olmasına rağmen bu güç onun içinde çoktan yer etmişti. 

Çadırın fermuarını açmak üzere olan öğretmen, Hyunjin'in bu sert emrinden sonra bir an duraksadı. Deltaların bu korkutucu hâkimiyetinden ürküp geri adım attı. 

Sesini temizleyip, daha ciddi bir ses tonuyla, "Uyanın Hyunjin. Uyanma vakti," dedi. Fakat hemen ardından adımlarını hızlandırarak uzaklaştı.

Hyunjin derin bir nefes aldı. Öğretmenin uzaklaşmasıyla birlikte Felix'e daha da sıkıca sarıldı. Onun saçlarından gelen hafif çiçek kokusunu içine çekerek huzurla gözlerini kapattı. 

Hiç uyanmak istemiyordu ki. Felix uyuyorken en uslu halindeydi. Hem istediği kadar onu öpe de biliyordu.

Felix'in sarı saçları sabahın hafif ışığında pırıl pırıl parlıyordu. Hyunjin, onu öpmek için belki de bir daha böyle bir fırsat bulamayacağını düşündü. Felix'in yanaklarına hafifçe eğildi ve her iki yanağına da küçük, narin öpücükler kondurdu. Bu öpücükler, Felix'in teninde hafif bir sıcaklık bıraktı. 

Hyunjin içten bir gülümsemeyle Felix'in saçlarını okşamaya devam etti, parmakları onun yumuşacık sarı saçları arasında kayıyordu. Ve bu anlarda Hyunjin, onu ne kadar çok sevdiğini daha derinden hissediyordu.

Ancak zaman ilerliyordu. Hyunjin, Felix'in uyanması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden sesinde mümkün olan en tatlı tonu bulmaya çalışarak fısıldadı:

"Çiçeğim? Uyanma vakti." Yumuşak sesi, Felix'in kulağına nazikçe ulaşmıştı. Ama yine de Felix uyanmadı. Hyunjin endişeyle onun hareketlerini izledi, kalbi biraz daha hızlı atmaya başlamıştı. Eğer Felix hala ona kızgındıysa, bu sabah onun gönlünü almak için daha fazla çaba sarf etmesi gerekecekti. Çünkü dün geceden sonra ona hala kızgın olup olmadığını bilmiyordu. 

Felix sonunda hafifçe kıpırdadı, ama gözlerini açmadı. Hyunjin bir an için, Felix'in ona hala küskün olduğunu düşündü. Bu, içinde bir burukluk yarattı. Sabahın erken saatlerinde, böylesine huzurlu bir ortamda bile Felix'in ona kızgın olma ihtimali, Hyunjin'i çaresiz hissettirdi. 

İç çekti, eli hala Felix'in saçlarını okşuyordu. 

"Beni affetmek bu kadar zor mu gerçekten?" diye kendi kendine mırıldandı, sesi biraz daha hüzünlüydü. Felix'in yüzüne doğru eğildi, onun sakin nefeslerini dinleyerek kendini sakinleştirmeye çalıştı.

Hyunjin, daha fazla beklememeye karar verdi. "Felix," diye fısıldadı bu sefer biraz daha ciddiyetle. 

"Ne olur bana kızma. Dün seni korkuttuğumu biliyorum. Ama seni her zaman koruyacağımı söylemiştim, hatırlıyor musun? Bu yüzden sana söz veriyorum, bir daha asla seni tehlikede bırakmayacağım."

Bu sözlerin ardından Felix hafifçe gözlerini araladı. Hyunjin'in sesi, onu huzurlu uykusundan çekip çıkarmıştı. İlk başta biraz şaşkın görünüyordu, ama gözleri Hyunjin'e odaklandığında hafif bir gülümseme belirdi. 

Hyunjin bu küçük gülümsemeyi görünce derin bir nefes aldı, kalbinde bir rahatlama hissetti. Ama hala Felix'in dünkü kızgınlığının tam olarak geçip geçmediğini bilmiyordu. 

Bu yüzden biraz tereddütle, "Hâlâ bana kızgın mısın?" diye sordu, sesi biraz çekingen çıkmıştı.

Felix, gözlerini tam anlamıyla açtığında, Hyunjin'in o ciddi halini görünce içinde bir sıcaklık hissetti. Dudaklarında beliren hafif gülümseme daha da büyüdü ve başını olumsuzca salladı. 

"Sana kızmam, Hyunjin," dedi usulca. "Sadece... bir daha beni zor durumda burakma, tamam mı?"

Hyunjin'in kalbi bu sözlerle yumuşadı, gözleri ışıldadı. Felix'in ona olan sevgisini hissediyordu. İçindeki tüm endişeler, o küçük ama samimi cümleyle dağılıvermişti. Felix'in yanaklarına bir kez daha öpücük kondurdu, bu sefer kalbindeki tüm sevgiyle.

Felix gözlerini ona dikip Hyunjin'e baktığında, içten bir gülümseme dudaklarında belirdi. Aldığı bu öpücükten oldukça memnundu. 

Hyunjinin eli hala Felixin yanaklarındayken, "Artık kalkmalıyız çiçeğim. Bu gün çok eğleneceğiz!"








İyi okumalar! Sınır 14 oy❤️

Don't dare me | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin