.
.
.
Hyunjin, derin bir nefes alarak arabasını park etti ve farları kapattı. Yol boyunca, Felix'in sesi ve onun titreyen çağrısı zihninden bir an bile çıkmamıştı. Hemen kapıyı açtı, ancak daha arabadan inemeden bir gölge camın önünde belirdi. Felix, pencereden bakıp Hyunjin'in geldiğini görmüştü. Heyecanla montunu kaptığı gibi koşarak merdivenleri indi ve büyük adımlarla arabaya doğru yaklaştı.
Hyunjin, Felix'in hızına ve gözlerindeki o yoğun özleme hayran kalmıştı. Felix'in bu kadar heyecanlanmış olması Hyunjin'in kalbine bir sıcaklık yaydı. Gözlerini ona dikerek gülümsedi, "Çiçeğim?" dedi usulca. İçeri dolan yoğun çiçek kokusu, Felix'in vitasına özgü o yumuşak ama etkileyici feromonlarıydı. Hyunjin derin bir nefes alarak kokuyu içine çekti, sanki bu tatlı esinti tüm yolun yorgunluğunu alıyordu.
Felix, dudaklarını hafifçe büzerek ona bakıyordu. "Çok geç geldin," diye sitem etti, sesi hafif ama kırılgan bir ton taşıyordu. Sonra nazikçe oturdu ve kollarını Hyunjin'e doğru açtı. İhtiyacı olan tek şey, Hyunjin'in güçlü kollarında kaybolmaktı.
Hyunjin bir an bile tereddüt etmeden ona sarıldı, Felix'in ince omuzlarını sarmaladı ve saçlarını nazikçe okşadı. "Buradayım," diye fısıldadı Felix'in saçlarına bir öpücük kondurarak. Gözlerini kapatmış, Felix'in çiçeksi kokusunun daha da yoğunlaştığını hissediyordu. Normalden biraz daha fazla duyulan bu koku, henüz tam kızgınlık içinde olmasa da Felix'in duygusal olarak çok hassas bir durumda olduğunu gösteriyordu. Hyunjin, onun bu kırılgan hâline ve yoğun hislerine bir an bile kayıtsız kalamadı.
Felix, Hyunjin'in kollarındayken huzur bulmuş gibiydi; ancak sadece bu kadarla yetinmek istemiyordu. Küçük bir mırıltıyla, "Beni kucağına al," diye fısıldadı. O an yüzünde masum bir ifade belirmişti.
Hyunjin, onu sakinleştirmek için elinden geleni yapmaya çalışarak onun bu isteğini duymazdan geldi. Biraz gülümseyerek, "Tam iki saatlik yol geldim senin için. Beni eve almayacak mısın? Hep burada mı duracağız?" diye sordu şakacı bir tonda. Ancak Felix, kaşlarını çatarak onun bu durumu geçiştirmesine çok bozulmuştu.
Omuzlarını silkti ve sabırsızca tekrar etti: "Beni kucağına al, Hyunjin!"
Hyunjin, Felix'in bu ısrarı karşısında bir iç çekti. "Çok inatçısın, çiçeğim..." diye düşünmeden edemedi. Ona sarılmak yetmiyormuş gibi Felix, sabırsız bir hareketle Hyunjin'in kucağına kendisini yerleştiriverdi. Sıkıca sarıldı, başını Hyunjin'in boynuna gömerek onun kokusunu içine çekti.
Bu yakınlık, Hyunjin'in içinde tatlı ama karmaşık bir duygu uyandırmıştı. Felix'in yaydığı feromonlar belirgin bir şekilde yoğunlaşmaya başlamıştı. Hyunjin, kalp atışlarının hızlandığını fark etti; ona bu kadar yakın olmak ve o derin, etkileyici çiçek kokusunun etkisi altında kalmak, kendisinin de duygusal dengesini zorluyordu. Bu durumu daha fazla sürdüremeyeceğini anlamıştı.
Arabadan inip hava alması gerektiğini düşünerek aracın kapısını açtı. "Felix, hadi eve geçelim. Bu şekilde arabada kalmamız doğru değil," dedi. Felix'in yoğun kokusu, küçük bir alanda onlarla baş başa kaldıkça daha da etkisini artırıyordu.
Ancak Felix, ona olan bağlılığı nedeniyle itiraz etti, hafifçe mırıldandı. "Hayır, gitmek istemiyorum." Ama Hyunjin kararlıydı, Felix'in isteğine rağmen, onu kollarında nazikçe kavradı ve arabadan indi.
Felix kucağındayken arabadan uzaklaştı ve kapıyı kapattı. Bu durumda onu daha fazla yalnız bırakması doğru olmazdı; ne de olsa Seungmin içerideydi ve Felix'in bu haline müdahale edebilirdi.
Felix, Hyunjin'in kendisini eve taşımasına biraz daha dirense de kollarındaki rahatlığı hissettikçe sakinleşmişti. Güçlü kollarda taşınırken başını Hyunjin'in omzuna yasladı, gözlerini kapatarak onun varlığına teslim oldu. Hyunjin, ona güven dolu bir gülümsemeyle bakarak saçlarını okşayarak eve doğru adımlarını hızlandırdı.
Hyunjin eve girdiğinde Seungmin onun kucağında rahatlamış Felixe dikkat kesilmişti.
"Seni çok uğraştırdı mı?" diye sordu Hyunjin Seungmine. Seungmin kafasını iki yana sallayıp, "Her zamanki hali işte." dedi. Sonra Felixin duymaması için oldukça kısık bir sesle, "Bana ailesine haber vermeme izin vermedi. Geliyorlar mı? Haber verdin değil mi?" diye sordu. Hyunjin kafasını sallayıp onu onayladı.
Felixin oldukça uykulu olduğunu görüyordu ikisi de. Hyunjin gülümseyerek Felixe döndü. Kucağında sanki dünyanın en rahat yerindeymiş gibi sakinleşen bebeğe bakıp, "Uykun mu geldi? Uyu istersen güzelim." dedi ve alnına dudaklarını bastırdı.
"Beraber uyuyalım..." diye mırıldandı Felix. Bu isteğe evet demek istiyordu Hyunjin. Lakin Felixe uyursa, içindeki deltayı ne kadar kontrolde tutabilirdi... emin değildi. Yıllardır bu zamanları beklerken daha bir kaç gündür sevgili oldukları için Felixin tamamen emin olmasını istiyordu.
Hyunjin bir kez daha alnını öpüp, "Uyu güzelim. İyi uykular." dedi. Bu kez Felix gözlerini kapatmıştı.
.
.
.
Bay Lee, Felixin yanına geldiğinde Hyunjinin kucağında Felixi gördüğü için neredeyse küplere binecekti.
"Lan!" diye yüksek bir sesle haykırdı. Ama sözlerinin yankısı evin sessizliğine karışır karışmaz pişman olmuştu. Felix'in uykuda olduğunu görünce, sesini yükselttiği için hemen toparlanmaya çalıştı.
Hyunjin ise onun bu hâlini gördüğünde hafif bir gülümsemeyle başını eğdi ve nazik bir ses tonuyla, "Sakin olun, Bay Lee. Henüz bir şey yapmadık," dedi. Dudaklarındaki alaycı gülümseme, Bay Lee'nin içindeki öfkeyi daha da körüklemişti.
Bay Lee'nin yüzü kızarmaya başladı, kaşlarını çatarak öfkeyle Hyunjin'e bakıyordu. Felix'in annesi ve Seungmin ise, ikilinin bu atışmasına gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Bay Lee, tüm ciddiyetini koruyarak gözlerini Hyunjin'e dikti.
"Hele bir yap, lan," diye uyardı Bay Lee, sesi sert ve kararlıydı. "Ona parmağını bile sürmeyeceksin. Anladın mı beni?"
Hyunjin, Felix'i daha da sıkı bir şekilde kucaklayarak yavaşça güldü. "Efendim, Felix benim eşim, ayrıca sevgilim. Dolayısıyla, bu konuda size söz düşmez," dedi ancak tam cümlesini bitiremeden, Bay Lee bir adım öne çıkıp, hızla Felix'i onun kucağından alıverdi.
Felix'i nazikçe kendi kollarına aldıktan sonra, gözlerini Hyunjin'e dikti ve "Önce evlenin, sonra," dedi soğuk ama kararlı bir sesle.
Hyunjin, Bay Lee'nin bu katı tavrına karşı hafif bir somurtma takındı ve alaycı bir gülümsemeyle, "O zaman da bizimle balayına gelirsiniz herhalde," diye sitemli bir tonla söylendi.
Bay Lee, hızla başını sallayarak cevap verdi. "Evet, geleceğim tabii," dedi kararlı bir ifadeyle. Hyunjin, onun bu cevabı karşısında şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ama içinde bir kahkaha kopmak üzereydi. Bay Lee'nin bu koruyucu tavrı, Felix'in ailesinin onun üzerindeki kıymetini tekrar anlamasını sağlıyordu.
Felix'in annesi, oğlunun kocaman bir gülümseme ile uyuyakalmış hâline sevgiyle baktı, sonra Hyunjin'e dönüp yumuşak bir sesle konuştu. "Felix çok şanslı, Hyunjin," dedi. "Senin gibi bir eşi var... yani, ona dokunabilirdin, ama önce bize haber verdin. Bu hareketin bizim için çok kıymetli. Çocuğum seninle birlikte olduğu için çok şanslı."
Hyunjin, Bayan Lee'nin bu sıcak sözleri karşısında derin bir nefes alarak hafifçe başını eğdi. "Ne demek efendim. Bu benim görevim," dedi saygıyla. Felix'in huzurunu, ailesinin güvenini sağlamak onun için en önemli şeydi. Omzundaki o minnetle yüklü dokunuş, ona sorumluluğunu bir kez daha hatırlattı.
Bay Lee, Felix'i kucaklayarak arka kapıya doğru yöneldi. Hyunjin'e dönüp, "Bu gece oğlumuzu eve götüreceğiz," dedi kısaca. Felix, kendi ailesinin arabasına doğru taşınırken, Hyunjin son kez ona baktı.
Bunlar sevişmedi yine nçnçnçnç
Sınır 30 oy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't dare me | Hyunlix
FanfictionMinific | Delta Hwang ve Vita Felix Omegaverse Öylesine yazılmış bir hikayedir