29

269 37 22
                                    

.
.
.

Hyunjin'in, "Seni biraz önde görmek istedim, çiçeğim," demesiyle Felix'in yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.

Yüzüne düşen su damlaları parıldarken Hyunjin'in gözleri Felix'in yanağında gezindi.

Yarışın sonucu pek de umurunda değildi, asıl önemli olan Felix'in yanında olabilmekti.

Aralarındaki uzaklığın, koca dünyaya inat küçülmesi ve Felix'in sıcaklığını tekrar hissedebilmek... Bunlar Hyunjin'in içindeki tüm gerginliği silip süpürüyordu.

Felix, Hyunjin'e kıymayıp tüm gücüyle suyu yararak ilerlemeye devam etti.

Her bir kulaç attığında suyun keyifli serinliği bedenini sararken, kalbindeki heyecan artıyordu.

Suyun sonuna vardığında derin bir nefes aldı ve yüksek sesle, "Ben kazandım!!" diye bağırdı, yüzünde zafer dolu bir gülümsemeyle. Neşesi gölü dolduruyordu adeta.

Hyunjin de onun bu coşkusunu paylaşarak gülümsedi. "Tebrikler!" dedi, sesi tatlı bir sevecenlikle doluydu.

Felix'in kazandığını görmek, Hyunjin'in içinde bir şeyleri kıpırdatıyordu. Ama bu yarışın sonucu gerçekten önemli değildi.

Asıl mesele Felix'in yanında, onun kokusunu tekrar duyabiliyor olmaktı. Bu bile Hyunjin'i günlerce dinlendirebilirdi.

Hyunjin'in içindeki delta, Felix'in varlığıyla daha da uyanmıştı. Onun yakınlığına duyduğu ihtiyaç, her geçen saniye daha da artıyordu.

Hyunjin, Felix'e bakarken bir an duraksadı. Derin bir nefes aldı, gözlerini Felix'in parlak yüzüne odakladı.

Kalbi hızlanıyordu, içindeki bu derin arzuyu zaptetmek gittikçe zorlaşıyordu.

Felix'in yanında olamamak, onu günlerdir görmemek zaten sinirlerini gerginleştirmişti. Şimdi ise onun sadece birkaç adım ötesindeydi.

Felix, Hyunjin'in bakışlarını üzerinde hissederken kalbi hızla atmaya başladı.

Hyunjin'in derin, anlamlı bakışları onu her zaman utandırırdı. O kadar baskındı ki...

Sadece gözleriyle bile Felix'in teninde ateşli bir iz bırakabiliyordu. Felix bu bakışın altında kendini daha fazla tutamadı ve bakışlarını ondan kaçırdı.

"Artık çıkalım sudan," dedi aceleyle, arkasını dönüp gitmek istedi.

Ancak Hyunjin ani bir hareketle ona arkadan sarıldı. Felix daha ne olduğunu anlamadan, Hyunjin'in çıplak bedeni onun sırtına yaslanmıştı.

Felix bir anda şaşkına dönmüş ve heyecanlanmışdı. Hyunjin'in güçlü kolları Felix'in vücudunu sarmalarken Felix, kalbinin göğsünde hızla attığını hissetti.

Suyun serinliği, Hyunjin'in sıcak teniyle bir tezat oluşturuyordu. Hyunjin'in nefesi Felix'in ensesinde gezinirken Felix'in içindeki karışık duygular daha da derinleşti.

Hyunjin, uzun zamandır taşıdığı yorgunluğun ağırlığı altında, burnunu Felix'in ince boynuna, kokusunu taşıyan o özel bölgeye dayadı.

Felix'in ensesini yavaşça kokladı ve derin bir nefes alarak onun sakinleştirici kokusunu içine çekti.

"Biraz..." diye fısıldadı, sesi hem ihtiyaç dolu hem de çaresizdi. "Sadece biraz soluklanayım."

Hyunjin'in sesi, Felix'in omuzlarında bir titreme yarattı. O, Hyunjin'in ruh eşi, onun en değerli çiçeğiydi.

Hyunjin'in ona ihtiyacı vardı, onun kokusu Hyunjin'in içindeki deltanın dengesini sağlıyordu.

Felix de Hyunjin'in kokusunun kendisi için ne kadar önemli olduğunu biliyordu, bu yüzden ona karşı koymadı.

Derin bir nefes alarak omuzlarını rahatça aşağı bıraktı ve ona izin verdi. "Buradayım... Sakinleş," diye fısıldadı, sesi yumuşak ve şefkat doluydu.

Ellerini yavaşça Hyunjin'in kollarının üzerine koydu ve onu daha da yakınlaştırdı.

Hyunjin derin derin soluklar aldı, Felix'in kokusunu her nefeste daha fazla içine çekti. İçindeki delta, onu mühürlemek için can atıyordu, ona tamamen sahip olmak istiyordu.

Ama Hyunjin kendine hâkim olmalıydı. Dişleri kaşınıyordu, Felix'in ince boynunu ısırmak istiyordu, ama bunu yapmadı.

Felix'in narin bedenine zarar vermekten korkuyordu. Sadece onun yanında olmak, ona sarılmak yeterli olmalıydı.

Ama dayanamadı.

Felix'in kokusu ve yakınlığı içindeki her şeyi kışkırtıyordu. Hyunjin, Felix'in ensesine yavaşça ıslak bir öpücük kondurdu.

Felix bu dokunuşla bir an irkildi ama karşı koymadı. Hyunjin bir tane daha öptü, ardından bir tane daha...

Her bir öpücük, içindeki bastırılmış arzunun bir parçasıydı, her biri ona Felix'in yanında olmanın verdiği huzuru hatırlatıyordu.

Hyunjin uzun zaman sonra ilk kez tam anlamıyla rahatlamıştı.

Felix'in kokusu, fenomonları ona ihtiyacı olan her şeyi sağlıyordu. Güçleri yavaş yavaş yerine geliyordu. Felix'in kokusu olmadan, Hyunjin'in içindeki deltanın dengesi bozuluyordu, ama şimdi, Felix'in yanında, kendini tamamen tamamlanmış hissediyordu.

Felix'e olan özlemi, bu birkaç dakikalık yakınlıkla bile bir nebze dinmişti, ama tamamen yettiğini söylemek mümkün değildi.

Felix de Hyunjin'in rahatladığını hissedebiliyordu. Onun derin soluk alışverişleri, yavaş yavaş daha sakin bir ritme dönmüştü.

Ama Felix'in kalbi hala hızla atıyordu. Onun bu kadar yakınında olmak, onun sıcaklığını bu kadar derin hissetmek...

Bu Felix için de yeni bir şeydi. Hyunjin'in güç dolu kolları, Felix'in narin bedenini sarmalarken, aralarındaki bağ her geçen saniye daha da kuvvetleniyordu.

Hyunjin, son bir öpücükle Felix'in ensesini bıraktı.

"Seni çok özledim, çiçeğim," diye fısıldadı, sesi derin ama sakinleşmişti.

Felix de başını hafifçe yana eğdi, onun sıcak nefesini boynunda hissederek, "Ben de seni özledim, Hyunjin," diye karşılık verdi.



Merhaba yeniden! Nasılsınız?

Sınır 20 oy 10 yorum 💕

Don't dare me | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin