39

207 43 17
                                    

İyi okumalar! Yorum yapmayı unutmayalım!

Sınır 33 oy 15 yorum

.

.

.

Felix'in nefesi adeta kesilmişti. Bu iki kelime, kalbinin en derin köşelerine dokunmuştu. Gözlerinde şaşkınlık, dudaklarında hafif bir titreme vardı. Kendine engel olamayıp, başını kaldırarak Hyunjin'e baktı.

"Hyunjin?" diye fısıldadı, sesi heyecan ve duyguyla doluydu. "Bunu... bunu sen mi bana hediye ediyorsun?" dedi, kelimeler ağzından çıkarken gözleri hafifçe dolmaya başlamıştı.

Hyunjin, yavaşça başını sallayarak gülümsedi. "Evet, Felix," dedi yumuşak bir sesle. Onun bu cümlesi, Felix'in içinde biriken duyguları patlatan son damla oldu. 

Gözyaşlarına engel olamadan, ilk damlanın yanaklarından süzüldüğünü hissetti. Bu, kendini en çok güvende hissettiği kişinin, hayatının geri kalanında yanında olacağını bilmenin verdiği bir duyguydu.

Hyunjin, parmaklarıyla Felix'in yanağından süzülen gözyaşını yavaşça sildi. "Ruh eşim sensin, güzelim. Başka biri olmaz ki," dedi. Gözlerinde derin bir sevgiyle, Felix'in gözlerine bakıyordu. "Hep sendin, Felix. Ben seni uzun zamandır, yıllardır hissediyorum," diye ekledi, sesinde içten bir kararlılık vardı.

Felix, bu sözleri duyunca nefesini tuttu. Duyduğu şeyin gerçekliğine inanmakta zorlanıyordu. Bir yandan kendini inanılmaz bir mutluluğun içinde bulurken, bir yandan da neden şimdiye kadar bu gerçeği bilmediğine dair bir merak ve hafif bir sitemle dolmuştu. 

Hafifçe burnunu çekti, sesi titreyerek, "Peki neden? Neden şimdi söylüyorsun?" diye sordu, gözlerinde hala o küçük yaşın getirdiği masumiyet ve biraz da kırılganlık vardı.

Hyunjin, Felix'in elini avucunun içine alarak hafifçe sıktı ve başını nazikçe onun eline yasladı. Gözlerinde derin bir düşünceyle Felix'e bakarken, "Biraz daha büyümeni bekledim," dedi, sesi sakin ama derindi. Felix'in bu gerçeği öğrenmesi için doğru zamanı beklediğini anlatmaya çalışıyordu.

Felix, Hyunjin'in bu açıklamasını duyunca bir an durdu. Burnunu hafifçe çekip, kendini toparlayarak konuştu. "Ben de... hep hissettim. Ama bir türlü emin olamadım," dedi kırık bir sesle. Gözleri Hyunjin'in gözlerinde kilitliydi, aralarındaki bağın artık tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmış olduğunu hissediyordu.

Hyunjin, Felix'in o kırılgan sesini ve çekingen itirafını duyduktan sonra derin bir nefes aldı. Hafifçe gülümsedi, ama bu gülümsemenin ardında bir pişmanlık ve özen vardı. 

Yavaşça parmaklarını Felix'in saçlarının arasından geçirerek, "Özür dilerim, meleğim," dedi. Sesi yumuşak ama içten doluydu. "Sana bunu daha önce söylemeliydim. Bunca zaman, kalbimdekileri gizledim ve belki de seni beklettiğim için pişmanım."

Felix'in gözleri dolmuş, yüzünde şaşkınlık ve mutluluğun izleri vardı. Hyunjin'in samimiyeti karşısında kelimeleri bulmakta zorlanıyordu. Hyunjin, hafifçe başını eğip onunla göz göze geldi. 

Elini nazikçe Felix'in çenesine koydu, başparmağıyla yanağını okşayarak, "Seni öpmek istiyorum, Vita," diye fısıldadı. 

Gözleri Felix'in dudaklarına kaymıştı, nefesleri birbirine karışacak kadar yakınlardı. İkisi de bu anı uzun zamandır beklemişti, kelimelerden öte bir şey paylaşmak istiyorlardı.

Felix, kalbinin yerinden çıkacak gibi attığını hissederek gözlerini kapattı. Hyunjin, hafifçe ileri eğildi ve dudakları Felix'in dudaklarına nazikçe dokundu. 

İlk temas, yıllardır içinde tuttukları duyguların hafif bir yansıması gibiydi; tatlı, yumuşak ama aynı zamanda derin. 

Felix, yavaşça karşılık vermeye başladığında, Hyunjin'in dokunuşları daha da yoğunlaştı. İkilinin dudakları, yavaşça ve dikkatlice birbirine uyum sağladı, her dokunuşta daha fazla hislerini ortaya koyuyorlardı.

Hyunjin, ellerini yavaşça Felix'in yüzüne koydu, başparmakları Felix'in yanaklarını okşarken, dudakları daha talepkâr bir şekilde onun dudaklarına baskı yapıyordu. Felix, aralarındaki mesafeyi tamamen kapatmak istercesine, ellerini Hyunjin'in boynuna doladı ve onu kendine daha yakın çekti. 

Öpüşmeleri yavaş yavaş daha tutkulu hale gelirken, her ikisi de uzun zamandır sakladıkları duyguların ağırlığını bu anda serbest bırakıyordu. 

Hyunjin'in dokunuşları, Felix'in tüylerini diken diken ediyordu; her nefes alışverişleri birbirlerinin varlığını hissetmelerini sağlıyordu.

Zaman sanki durmuştu; dünya ikisi için küçülmüş, etraflarında her şey kaybolmuştu. Sadece onlar ve birbirlerine duydukları bu derin sevgi vardı. Dudakları her temas ettiklerinde, sanki yıllardır süren bir özlemi dindiriyorlardı...




Bunları 39cü bölümde öpüştürdüğüme inana biliyor musunuz?

Nasıldı?

Don't dare me | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin