Parti bittikten sonra herkes yavaş yavaş dağılıyordu.
Matthew'a veda etmek üzere ayaklanmışken beni durdurdu.
Matthew: Hemen odana gitmesen. Seninle bir şey konuşmak istiyorumda. Kısa sürecek.
Alice: Hm, tabii. Hermione'ye haber vereyim.
Hermione beni odada bekleyeceğini söyledikten sonra Matthew'un yanına geri döndüm.
Alice: Evet, nerede konuşmak istersin?
Matthew: Önce dışarı çıkalım.
Başımla onayladım ve dışarı çıktık. Karanlık bahçede dolanırken Matthew'ın söyleyeceklerini heyecanla bekliyordum.
Bir an yerinde durdu, ben de onunla durdum. Tam dibindeydim.
Aniden ellerimi tuttu. Garip hissettim ama çekemedim tabii. Şaşkınlıkla ellerimize baktığımı görünce yüzüme bakıp gülümsedi.
Matthew: Bu kadar kısa bir sürede nasıl oldu bilmiyorum ama, fark edebileceğin gibi senden çok hoşlanıyorum Alice.
Duyduklarımla şok olmuştum. Benden hoşlanıyor muydu? Oysa ben sadece arkadaşız sanmıştım. İçten içe bir şeyler hissediyordum belki ona karşı ama bunlar ciddi hisler değildi ve çoğunlukla Draco'yu unutmak içindi.
Ben hala şaşkınlıkla yeşil gözlerine bakarken gülümsemeye devam ediyordu.
Matthew: Ne dersin? Bize bir şans verir misin?
Alice: Im, Matt, ben...
Matthew yüzüme öyle bir bakıyordu ki hayır demek imkansızdı.
Beni kötü bir dönemden kurtaran insan şansı hak etmez miydi?
Eski sevgilimden ayrıları çok olmamışken Matthew'la olmama kötü gözle mi bakılırdı?
Bunları kim umursardı ki, Matthew'a değer veriyorum ve onu kıramam.
Alice: Kabul ederim.
Dedim ve tebessüm etmeye çalıştım.
Gülümsemesi daha da büyüdü ve dudaklarımı kısaca öptü.
Matthew: Bu anı hep beklemiştim Potter Kızı...
Gülümsemeye devam ediyordum.
O akşam güzel bittiği için mutluydum.
Birkaç gün sonra
Matthew'la ilişkimiz harikaydı. Ağırdam alıyorduk ama herkes bizim çok tatlı olduğumuzu falan söylüyordu. Abim çok sevinmiş ve kıskanmamıştı. Hermione zaten beklediğini söyleyip pekte şaşırmamıştı.
Yağmurlu bir gündü. Kasvetli ve insanın içini huzursuz eden türden.
Böyle havalarda genelde tek başıma olmayı severim. Bu seferde öyle yaptım.
Montumu giyip atkımı taktım ve dalgalı saçlarımı salıp bahçeye çıkmaya karar verdim. Hermione'ye çoktan haber vermiştim. Sihir Tarihi'nden sonra dışarı çıkacağımı biliyordu.
Bahçeye çıktığımda aptal kafamın neden çalışmadığını bir kez daha sorguladım.
Şemsiye almayı unutmuştum! Gerçekten salak olmalıyım.
Kapıyı açtığımda gördüğüm yağmurla ayıp bir kelime çıktı ağzımdan. Kapıyı zaten rüzgardan tutamıyordum. Mecbur dışarı çıkmalıydım.
Alice: Off! Aptal kafam!
Derken soğuk, beyaz tenli bir el fark ettim sol yanımda.
Elinde siyah bir şemsiye, bana uzatıyor.
Merakla kim olduğuna bakınca tabii ki tahmin ettiğiniz kişiyi gördüm. Draco Malfoy.
Üstünde benimle aynı şekilde montu ve bina atkısı, elindeki şemsiyesini bana uzatıyordu. Yüzüme öyle bir bakıyordu ki, içimde ona olan hisler kıpırdaştı.
Dudaklarımı aralıyordum ki sözümü böldü:
Draco: Al şunu.
Benden yine itiraz tınısı çıkınca tekrar sözümü böldü:
Draco: Al dedim. İyi giyinmemişsin zaten üstelik şemsiyede almamışsın. Ben içeri giriyorum zaten ihtiyacım yok. Sonra hasta olduğunda benden bilmesinler diye veriyorum, fikrimi değiştirmeden al.
Mecbur alacaktım. Draco Malfoy'a itiraz etmek çok zordu.
İç çekip elimi şemsiyeye uzattım ve aldım. Kafamın üstünde tutarken teşekkür edecektim ki hızla içeri girdi Draco.
Anlamamıştım. Her şey çok kısa bir sürede gerçekleşmişti. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Soğuktandır kesin.
Draco Malfoy, kafamı bulandırıyorsun.
*
Dışarıda gezmem bitince odaya geri döndüm. Hermione her zamanki gibi kitap okuyordu.
Elime resmen "spawn" olan şemsiyeyi ve allak bullak suratımı görünce kaşlarını çattı ve yanına gelmemi işaret etti. Tam karşısındaki yatağıma oturdum ve şemsiyeyi bir an bile elimden ayırmadım.
Alice: Dışarı çıktığımda şemsiye aldığımı unuttuğumu fark ettim. Küçük bir küfür savurup mecbur dışarı öyle çıktıktan sonra aniden bir el bana bunu uzattı. Oydu Hermione. Yine oydu. Her yerde karşıma çıkıyor, ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum, beni hala seviyor mu? O halde niye ayrıldı? Sevmiyorsa neden hala ilgi gösteriyor, bazen çaresiz gözlerle bana bakıyor? Neden böyle o, şemsiyeyi verirken bile sırf hasta olursam ondan bilmeyin diye verdiğini söyledi. Değer veriyor ama göstermemeye çalışıyor belki de hiç değer vermiyor Hermione bilmiyorum, kafamı bulandırıyor ve ben bundan çok bunaldım.
Hermione üzüntüyle dinledi söylediklerimi.
Hermione: Erkekler... Kızların nasıl hissedeceğini umursamadan hareket ederler maalesef. Yapacak bir şey yok Alice, seni unutamadıysada onun problemi sen artık Matthew ile birliktesin onu unuttun.
Alice: Onun beni unutmadığı gibi benimde onu unutmadığımı düşünmediğimi mi düşünüyorsun? Her an aklımda, kalbimden silemiyorum fakat Matthew'a ihanet ettiğimide biliyorum fakat elimde değil. Ben onu unutmaya çalıştıkça yeni şeyler yapıyor ve kafamı bulandırmaya devam ediyor. Ne yapacağım?
Hermione: Alice, birbirinize olan duygularınızı unutmamış olabilirsiniz. Fakat karşı tarafın ayrılmak isteme sebebini bilmediğimizden dolayı yapacak bir şeyde yok. Sen şu an mevcut ilişkine odaklanmalısın. Bilmiyorum şu an bunu söylemem ne kadar doğru ama içimde tutamayacağım: Bir Japon inancına göre kişi, sevdiğine yağmurlu bir günde şemsiye verirmiş. Draco senin Japon kültürüne ilgi duyduğunu çok iyi biliyor.
Hermione'nin son dediklerinden sonra şemsiyeyi bir kenara bırakıp yatakta uzandım ve gözlerimi kapattım.
-
Kısa ama çok şey anlatan bir bölümdü. İçim parçalanmadı değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐅𝐨𝐫 𝐚 𝐏𝐨𝐭𝐭𝐞𝐫 𝐆𝐢𝐫𝐥 | 𝐃𝐫𝐚𝐜𝐨 𝐌𝐚𝐥𝐟𝐨𝐲
Fanfic❝O halde sen de benim yıldızım olur musun Alice?❞ Draco nefret ettiği Harry Potter'ın kardeşine tutulunca, gözleri açılmıştı sanki. Kendini anlamadığı bir yerde bulmuştu. Yeşil gözlü kızın kalbinde. Şimdi ise belki de babasını ve ailesini bile karşı...