'Kaçanlar hiç yaşamamış demektir, ölüler zaten kaçmaz.'
Herkes ilk yumruğu yiyene kadar ondan korkar. Fakat bizi korkutan şey yumruğun kendisi değil, hissettireceği acının bilinmezliğidir. Daha önce yaşanmamış olan her duygu ürkütür. Hayatında hiç aşık olmamış biri bu hisle karşılaşınca korkar kaçmak ister fakat kaçtığı aşk değildir, o aşkın ona ne hissettireceğini bilmediği için korkar. Nihayetinde korkular acılarımızın en büyük besin kaynağıdır. Korktukça kendi kafamızda hayali bir cehennem başlatırız.. İçinde cayır cayır yandığımız bir korku cehennemi.
İşte tam olarak bulunduğum yer oraydı.
Korku cehennemi.
İçimde bir can taşıma fikrinin ağır yükümlülüğü altında ezilip kaldığım, onu isteyip istemediğimi bile bilmediğim, nefesimi kesecek kadar her bir hücremi korkudan titreten bir durumun içindeydim.
Zihnimden ve kalbimden taşan ateşin hayali elleri bedenimde dolanırken yutkundum. Önümde ki sık ağaçların arasından gelen bağırış sesleri ile irkilerek ellerimi karnımdan çektim. Açık bir alandaydı sergi ve az önce Âires ile Sgotach Ardayı sürükleyerek ağaçların arasına çekmişti. Tepemde ki gökyüzünde bulutlar çarpışınca yerimden sıçradım. Onun kıyameti andıran kasırgasını görmeyeli uzun zaman olmuştu fakat bunu yapamıyor olması gerekmiyor muydu? Yoksa evren bile içimde ki fırtınayı duyup bana uyum sağlamaya mı başlamıştı?..
Beynimde yanıp sönen alarmlara kulak asıp peşlerinden koştum. Arda bana saçmaladığı şeyi Âires'e söylemeden önce onları durdurmam gerekiyordu. Çünkü bunun gerçekliğini reddediyordum. Bu sadece onun benim aklımı bulandırmak ve gardımı düşürmek için söylediği saçmalıktan ibaretti, evet hepsi bu! Ona inanmayacağım, amacına ulaşmasına müsaade edemem. Hem o nereden bilebilirdi ki!? Öyle olsaydı Sgotach da anlardı? Âires, doğaüstü yeteneklerini bir süreliğine kaybettiği için anlayamazdı belki ama Sgotach anlamaz mıydı!? Kesinlikle yalan söylüyordu Arda..
Görüş alanıma giren ilk şey ağaçların arasına savrulan ve sırtı sertçe bir ağaç gövdesine çarpan kahve saçlı çocuk olmuştu. Sanki yatağa fırlamış gibi bir rahatlıkla geriye sallanarak ağır ağır devrilen ağaçtan uzaklaşıp hızla ileri doğru atıldı tekrardan. Vakit kaybetmeden peşinden koşarken bir yandan da çantamdan ejdersöken şişesini çıkartıyordum. Bu iş burada bitecekti artık. Minik şişenin yanında ki ufak sustalı bıçağı kavradım ve zehiri üstüne döktüm. Keskin kısmına boylu boyunca sürdüğüm sıvının pembemsi saydam rengine baktım. Kahve harelerim tam karşımda ki manzaraya kaydı. Âires ve Rionnag karşı karşıya gelmiş, birbirilerinin yumruklarını aynı anda kavramışlardı.
"A bhràthair ghràdhaich, chan eil lorg air d' alphaness air fhàgail.. Nach eil thu a' smaoineachadh gu bheil an t-àm ann do thuras a thoirt dhomh?"
(Görüyorum ki Alfalığından eser kalmamış sevgili kardeşim.. Sence de sıranı bana verme zamanı gelmedi mi?)Âires burnundan soluyan bir boğa gibi öfkeyle bir nefes koyverdi ve boynunda beliren damarlarlar ne kadar sinirlendiğini yeteri kadar belli etmemiş gibi yumruğunu Rionnag'ın elinden çekip insanüstü bir güçlü karşısında ki adamın göğsüne indirdi.
Aldığı darbeyle metrelerce geriye uçup çarptığı iki ağacı deviren bedene karşı ağzım açık kalırken elimde ki bıçakla yerime mıhlandım.
Bu onun güçlerini kaybetmiş hali miydi yani?
Arda, yuvarlandığı yerde elleri ve dizleri üstünde doğrulmaya çalışırken acı içinde inledi ve ağzından dökülen kanları silmeye bile fırsat bulamadan yakasından tutulup havaya kaldırıldı ve ardından sertçe sırt üstü yere yapıştırıldı. Bunu yapan da Sgotachtı elbette. Toprak zeminde oluşan iri çatlaklar ve hafif sarsıntılar ile yanımda ki ağacın gövdesine tutundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasyYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...