6.Bölüm

191K 7.1K 1.3K
                                    

Herkese merhaba :) bölüm geldi. Arkadaşlar lütfen yorum yapmayı unutmayalım çünkü yorumlar beni yazmaya teşvik eden en büyük etken. Bu bölümü kuzenlerim ; kübra ve ayşenura ithaf ediyorum. Birinciklerim gelecek bölümlerde neler olacaklarını biliyorlar. Kuzenimden bile tehdit alıyoruz yaz artık bölümü diye. Neyse multimedya da bir sorun var. Yüklediğim fotoğraf açılmıyor.

Bölüm şarkısı ; nil karaibrahimgil / yalnız kalplerde atar.
Herkese iyi okumalar. Sınır koymalımıyım sizce ? Gelecek bölüm cevaplara göre sınır koyup koymamaya. Acele ile yazdığım bir bölüm oldu yazım hataları için özür dilerim.
-----------------------

Araba yolculuğumuz sessiz geçmişti. Ama bu sessizliğin fırtına öncesi sessizlik olacağı o kadar açıktı ki. Ezra ile alış veriş merkezinden çıktıktan sonra daha doğrusu çıkarıldıktan sonra kapının önünde bekleyen arabaya tıkılmıştım. Şoför koltuğuna Ezra geçerken sinirini direksiyondan çıkardığı beyazlaşmış parmak boğumlarından belli oluyordu.

"Sen... Nereden biliyordun benim orada olduğumu ?" Bir şey demeden yola bakmaya devam etti. Aslında tahmin etmek zor değildi Ayhan bey ispiyonlamış olmaydı. Bu sayede ne Ezraya ne de çevresindeki kimseye güvenmemem gerektiğini anladım.

Sessiz geçen araba yolculuğundan sonra eve vardığımızda Ezrayı beklemeden arabadan indim. Bahçeye giren korumaların arabaları ile Ayhan beye ters ters baktım. Nazikçe gülümseyerek arabadan inip korumalarla birlikte bahçeden çıktılar.

Ezra hızlı adımlarla içeri girdiğinde bende arkasında ilerleyip eve girdim. Elinde içki bardağı, bu eve geldiğim ilk gün ki gibi bahçeye bakan camın önünde duruyordu. Gerilmiş sırt kasları, bardağı sıkan parmakları, anlayamadığım yüz ifadesi ile patlamaya hazır bomba gibiydi. O patlamaya hazır bomba olabilirdi belki ama ben çoktan patlamış bir bombaydım zaten.

Hızlı adımlarla yanına ilerleyip çantamı koltuğa fırlattım.

"Söyler misin orada ne işin vardı ? Arkadaşımın yanında beni küçük düşürmenin sebebi ne ? Şu nişan saçmalığı, telefonlarımı açmaman ? Ve arabamı neden İzmire gönderdin ?" Susup derin bir nefes aldığımda bağırmaktan boğazım acımıştı. Ezranın yüz ifadesi bir saniyeliğine bile değişmezken sinirim daha da artıyordu. Sonunda elinde tuttuğu içki bardağını alıp yere fırlattım. Bardak büyük bir gürültü ile kırılırken sonunda dikkatini çekebilmiştim. Sinirden koyulaşmış gözleri, gerilmiş dudakları ve çatık kaşları ile avını parçalamak isteyen aslan gibiydi. Burada av ben oluyordum tabi ki.

"Benim burada olmam hayatıma karışma hakkını vermez sana. Ben kimsenin emri altında yaşamam, yaşayamam." Gerilmiş olan dudaklar bu sefer alayla yukarı kıvrıldı. Kaşlarım çatılırken derin derin nefes alıp verdim. Sinirlenme,sinir et. Sinirlenme, sinir et. Bu telkinler Ezra beyin üzerinde etkili olmuyordu maalesef.

"Senin hayatın diye bir şey yok. Sana ait ne varsa, bedenin..." Elleri boynumdan başlayıp kollarıma doğru bir yol çizdi. Dokunuşu ile ürperirken yutkunmak zorunda kaldım.

"Ruhun..." Dokunuşlarının yeni adresi yanaklarım olurken gözlerini benden ayırmıyordu.

"Ve en önemlisi... Kalbin bana aitken senin hayatın diye bir şey olamaz." Son cümlesini fısıltı şeklinde elini kalbimin üzerine koyup söylemişti. Kalbim hızlı atıyordu ama bu ondan etkilendiğim için değil, sinirimden köpürdüğüm içindi. Ellerimi omuzlarına koyup benden uzaklaşmasını sağlamıştım. Kaşla göz arasında bu kadar yakınlaşmamız tuhaftı.

"Ne bedenim, ne ruhum ne de kalbim sana ait Ezra Erdem. Benim gözümde bu kadar düşükken kendini o kadar yükseklere çıkarma. Zira büyük bir hayal kırıklığına uğrarsın. "

ŞebefruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin