Herkese merhaba :) bu bölümü herkese karne hediyesi olarak paylaşıyorum. Umarım beğenirsiniz. Yeni bölümlerin düzenli bir paylaşılma vaktı yok ne zaman yazabilirsem o zaman paylaşıyorum. Neyse facebook grubumuza katılın. İyi okumalar.
Paramparça olmuşuzdur. Kırılmışızdır, kırmışızdır. Dağılmışızdır, savrulup yok olmuşuzdur hiçliğe. Toparlanmak gerekir, daha yaşayacağımız güzel günler var. Bunu bilirsek, bunu umut edersek, toparlarız.
Bende öyle yapmaya karar vermiştim. Ezra beni yakmıştı, yıkmıştı, kırmıştı. Doğru, ama mutlu günleri umut ederek bir şans vermiştim ona. Beni toparlamasına, yeniden yaratmasına izin vermiştim. Hani derler ya ; Her insan bir şansı hak eder diye. Onlara o şansı tanımak gerekti.
Bir hafta olmuştu. Ezraya bir şans vereli ve kavgasız gürültüsüz geçirebildiğimiz bir hafta. Bu aralar yoğun olmasına rağmen, bulduğu her boş vaktinde birlikte bir şeyler yapıyorduk. Yemek yiyorduk, film izliyorduk. Birlikte kitap okuyorduk. Tabi, bunların hepsini evde yapıyorduk ama olsun. Herşey şimdilik güzel gidiyordu.
Vazonun içinde bulunan beyaz güllerden birini alırken gülümsedim. İlk zamanlarda fark etmemiştim ama Ezra her sabah odama bu gülleri koyduruyordu. Neden böyle bir şey yaptığını bilmiyordum ama şikayetçi de değildim.
Odamdan çıkıp aşağı indiğimde ev yine çok sessizdi. Ezra Amerikada açacakları şirketleri yüzünden çok yoğundu, erkenden çıkıp geç geliyordu. Erken geldiği zamanlarda ise çalışma odasında geç vakte kadar çalışıyordu. Ama bu yoğunluğunu arasına bile beni sıkıştırabiliyordu. Ona verdiğim şansı iyi değerlendirme çabasına girdiğini görebiliyordum.
Telefonumun zil sesi ile cebimden çıkardım. Arayan Rüyaydı. Gülümseyerek telefonu açtım.
"Alo ?"
"Kızım neredesin sen ya ? Bir haftadır yoksun ortada. Tamam anladık ders saatlerimiz uyuşmuyor ama insan bir arar yani." Sitemli sesine gülmeden edemedim.
"Özür dilerim bayan atarlı. Size kendimi ilk fırsatta affetireceğim."
"Ha şöyle." İkimizde güldük bu sefer. "Neyse, çok vaktim yok aslında. Hani konuşmuştuk ya yetimhane etkinliğini. Onu yarın yapacağız. Gelmek istersen adını yazacağım listeye."
Gitmeyi çok istiyordum ama Ezranın haberi olmadan böyle bir karar vermeyi de göze alamıyordum.
"Rüya, ben bir Ezra ile konuşsam. Sana ondan sonra haber versem olur mu ?" Dedim mahçupça.
"Tamam, tatlım. Görüşürüz."
"Görüşürüz." Diyerek kapadım telefonu. Ardından Ezranın numarasını bulup aradım. Telefon çalmaya devam ederken pes edip kapatacaktım ki sesini duydum.
"Efendim ?"
"Ezra, biliyorum çok meşgulsün ama bir şey soracaktım." Bir kaç kağıt hışırtısı geldi. Yoğun olduğu halde onu meşgul etmek hoşuma gitmiyordu.
"Bir şey mi oldu ?" Dedi merakla. "Hayır, kötü bir şey yokta. Bir arkadaşım var Rüya. Yetimhanedeki çocuklar için bir etkinlik düzenliyor. Hediyeler alıp ziyaret edeceğiz. Benide davet etti. Ama sana sormadan bir şey diyemedim." Dedim alt dudağımı dişleyerek. Velisinden izin alan çocuklar gibi hissediyordum.
"Gidebilirsin. Ne zamanmış ?"
"Yarın." Dedim heyecanla. "O zaman ben şimdi hediyelik bir şeyler almak için çıkıyorum. Tamam mı ?"
"Tamam, ama geç kalma. Şimdi kapatmam lazım. Akşam görüşürüz."
"Görüşürüz." Dedim. Aceleyle Rüyayı arayıp geleceğimi haber verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebefruz
General FictionEzra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel...