Süpriz ! Yeni bölüm geldi :) bu hem 10K oluşumuzun şerefine hem de bayram hediyesi olan bir bölüm. Umarım beğenirsiniz. Yorum yapan ve vote veren tüm okuyucularıma sonsuz teşekkürler. Hepinizi çok seviyorum.
Sosyal hesabımız ( instagram ); td.wattpad.hikayeleri
Multimedya ; Ezra ve Hiranın sarılışı.
Bölüm şarkısı ; Buray - Sen sevda mısın ❤️
İyi okumalar / Hayırlı bayramlar zoraki mafyacıklarım :)
------------------------Küçükken, evimizin bahçesinde oynamaya bayılırdım. Çıplak ayakla çimenlerde yürümeyi, çimleri sulayan fıskiyenin altından geçerek ıslanmayı, elma ağacımıza tırmanıp annemi sinir etmeyi, bisiklet sürmeyi, babamın yaptırdığı kum havuzunda oynamayı özlemiştim.
Ben küçük beni, çocukluğumu özlemiştim.
İzlediğim çizgi filmlerde kötü karakterler olurdu. Gerçek hayatta öyle kişilerin olduğuna inanmazdım. Her şeyi toz pembe sanırdım. Her zaman iyiler kazanır, kötüler yok olur diye düşünürdüm. Saftım, masumdum çünkü; çocuktum.
Büyüdük, kalplerimiz küçüldü. İçleri sevgi ve iyilik dışında bir çok şey ile doldu. Saflığımızı, masumluğumuzu yitirdik tek tek. Toz pembe olan rüyalardan çıkıp, acı gerçeklerle karşılaştık. Çocuk olmak istedik tekrardan ama her şey için çok geçti. Artık taşlaşmış, beton bedenlerden biriydik.
Düşüncelerimden omuzuma konan el ile sıyrıldım. Önce ele, ardından sahibine döndü bakışlarım. Omuzlarımı silkerek elini çekmesini sağladım. Dizlerinin üzerine çöktüğü vaziyetten kurtularak bahçeye kurulmuş olan kahvaltı masasına ilerledi. Bende oturduğum çimenlerden kalkıp, çıkarttığım ayakkabıları giyerek masada ki yerimi aldım.
"Bugün dersin saat kaçta bitiyor ?" Okula başlayalım bir hafta olmuştu ve her sabah aynı soruyu mutlaka soruyordu. Aynı bıkkınlıkla cevap verdim, "Derslerim öğleden sonra, tahminen beş gibi biter." bir şey demeden kahvaltısını etmeye devam etti. Tabağımdaki domatesleri kenara itip, çatalımı peynire batırdım. Küçük peynir parçasını ağzıma atarak çiğnedim.
Kahvaltı her zaman ki gibi sessiz geçerken, Edanın masaya yaklaşmasıyla bu sessizlik son buldu.
"Ezra bey, bu gülleri size getirmişler efendim." Eda kucağındaki bir buket karagülü Ezraya yakın bir yere, masanın üzerine bırakarak çıktı. Ezra çatık kaşlarla dalların arasındaki kırmızı kartı aldı. Tüm dikkatimi vermiş Ezranın tepkilerini izliyordum.
Kaşları çatıldı. Sinirle derin nefes alıp vermeye başladı. Bu hali beni ürkütmüştü.
"Ayhan !" Bağırışı ile yerimde hopladım. Ayhan hızla yanımıza gelerek Ezraya baktı. Kendinden yaşça küçük bir adamın önünde el pençe durması ne tuhaf.
"Bu gülleri kim getirdi ?" Dişlerinin arasından sinirle konuşuyordu. O notta ne yazıyorsa, Ezranın hoşuna giden bir şey değildi. Ayrıca o kadar renk varken neden karagül ? Bildiğim kadarıyla karagüller dünyada yalnızca Halfetide bulunuyordu. İlk defa canlı olarak görüyordum ve sevdiğim söylenemezdi.
"Çiçekçi getirdi efendim." Ayhanın tereddütlü sesi Ezranın hızla yerinden kalkıp, bahçede volta atmasına neden oldu.
"Bana hemen o çiçekçiyi, bunları buraya getiren herifi bulun. Hemen !" Ayhan başıyla onaylayarak hızla bahçeden çıktı. Meraklı ve birazda korkak bakışlarım Ezranın üzerinde gezinirken, sinirli ve her an ateş fışkıracakmış gibi duran gözleri beni buldu. Sakinleşmek için derin bir nefes aldı ve masanın üzerindeki telefonunu cebine attı.
"Hadi çıkalım. Derse geç kalma." Başımla onaylayarak yerimden kalktım. Çantamı alarak kapıdaki siyah arabaya yöneldim. Kolumdan tutulmamla arabaya binemeden başka bir tarafa çekildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebefruz
Ficción GeneralEzra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel...