Merhaba ! İşte final bölümü ile karşınızdayım. Girişi kısa tutup son sözlerimi birazdan paylaşacağım bolumde söyleyeceğim. Bu arada on bin küsur kelimelik bir bölüm oldu 🙈 Yazdığım en uzun bölümdü. Muhtemelen de son olur. Çünkü öldüm 😁
PLAYLİST :
- Taladro / Sesin doluyor odama
- Taladro / Dem ♥️
- Ayna / Ölünce sevemezsem seniİyi okumalar... ♥️
#
Sevmek kolay. Gerçekten çok kolay. Yolda yürürken kaldırım kenarında gördüğünüz küçük bir çiçeği sevebilirsiniz. Bir çikolatayı, yeni aldığınız bir elbiseyi, bir şarkıyı... Her şeyi sevebilirsiniz.Hatta bir kadını veya erkeği sevebilirsiniz. İliklerinize kadar hem de. Bir şarkı onu hatırlatabilir ansızın. Yolda yürürken rast geldiğiniz o yol, o kaldırım taşları... Sevmek kolay işte. Bir gülüşe, bir bakışa, edilen tek bir kelama deli divane olabilirsiniz.
Peki zor olan ne ?
Söyleyeyim.
Unutmak...
O şarkıyı, o yolu, o kaldırım taşlarını... Her şeyi ama her şeyi o insanla birlikte unutmak. Bunu başarabilir misiniz ? Gerçekten sevdikten ve sevildikten sonra unutmayı... Başarabilir misiniz ?
*
Nefes nefese kalan zaman, çaresizliğin koynunda soluklanıyordu. Sancı çeken anıların vaveylası o koyunda besleniyordu. Anıların gayrı meşru çocukları bir sokak kenarında kaderden umut dileniyor, önlerine atılan iki kahkahaya aldanıp bedenlerini satıyordu.Ruhu yanmış, külleri dünyaya satılmış zalim 'Kimse' usulca kalktı yerinden. Boşlukta süzülerek iki adım attı. İçi nefret ve kötülükle dolu küreyi avuçları arasına aldı. Küçük bir çocuğun merakı vardı gözlerinde.
Şuh bir kahkaha attı.
Avuçları arasında doğmamış bir çocuğun göz yaşları vardı. Genç bir kadının çığlıkları, yüreği yanan bir adamın çaresizliği vardı. O kürede koca bir hayat vardı.
Küreyi avuçları arasına alıp kumar masasına oturdu. Parmaklarını kürenin etrafına sardı, salladı. Masaya yuvarladığında küre kendi etrafında 11 kez döndü. 12. de durdu. Tüm güzellikleri o kumar masasına kustu.
Dünya artık boktan bir yerdi. 'Kimse' o masadan zaferle kalktı.
Hira gözlerini açtığında daha önce defalarca uyandığı odadaydı. Siyah perdelerle savaş veren gün ışığı, içeri sızmaya çalışıyordu.
Yavaş hareketlerle yerinde doğruldu.
Beyninin her bir kıvrımı zonkluyor gibiydi. Şakalarına inen ince derin bir sızı vardı. Etrafa göz gezdirirken, zihninde kopuk olan yerleri birleştirmeye çalışıyordu.
Eksik parçalar bir araya gelmiş, hatırlamak istemeyeceği sahneler bir bir gözlerinin önündeki hayali beyaz perdeye sunulmuştu.
Biri vardı.
Ali...
Zihninde ki çarklar alarm verdi. Gözümün önünde havai fişekler patladı, kör oldu.
Hayır, hayır Ali değil !
Çığlık.
Yataktan bir rüzgar gibi kalktı. Sağa sola yalpalayan acemi bir rüzgar...
Odanın kapısına koştu. Dizleri tutmuyor gibiydi. Her an yere kapaklanacak, kusacak gibi hissediyordu. Hiç biri olmadı. Kapıyı açtığı gibi dışarı fırladı. Gözleri dehşetle etrafı taradı. Ortada kimseler yoktu, bu yüzden tüm gücüyle merdivenlere koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebefruz
General FictionEzra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel...