Lütfen sondaki kısımı okuyun ! ^^
Hayatımı tanımlayacak olursam ; Ezradan öncesi ve Ezradan sonrası olarak ikiye ayırırdım. Ezradan öncesini tanımlayacak olursam, koca bir boşluğa düşüyordum. Sanki o zamanlarımı bitkisel hayatta geçirmişim gibi bomboş ve eksik hissediyordum. Daha sonra Ezradan sonrasını düşünüyorum ; aynı anda bir çok duygunun hükmettiği bedenimi, kalbimin tüm vücuduma pompaladığı kanın damarlarımda akış hızını, dünyanın durup, akrep ve yelkovanın işlevlerini yitirdiği vakitleri hissediyordum. Onu gördüğüm, tanıdığım ilk andan itibaren yaşamaya başlamışım gibi hissediyordum. O andan itibaren sanki gözlerimi hayata açmışım da yaşamaya ve nefes almaya o an başlamışım gibi hissediyordum.
İyi kötü her durumda kalbim sanki onun için atıyordu. Bazen aklım ve kalbim sadece ona kilitleniyordu, hipnoz edilmiş gibi... Evet, evet hipnoz edilmiş gibi. Bile isteye tüm iplerimi ellerine vermiştim. Bu oyunda beni istediği gibi yönetmesine göz yummuştum ve bundan pişman değildim. Çünkü biliyordum ki, Ezranın zayıf noktası bendim. Bu durumda Ezra da dahil, Ezranın elindeki tüm ipler benim de ellerimdeydi.
Hain bir oyunun içine düşüşümün üzerinden bir hafta geçmişti. Diğer kumpaslara nazaran bunun etkisini atlatmam baya uzun sürmüştü. Annem ve babamın yanında oldukça normal gözükmeye çalışsamda, bir süre tek uyuyamaz ve yalnız kalamaz olmuştum. Sonradan sonraya oluşturduğum karanlık fobim de artmıştı. Bu zamanlarda Ezra hep yanımdaydı. Gece birlikte uyuyup, sabah birlikte uyanıyorduk. Ve o, her gece odama gizlice girmekten ne usanıyor, ne de çekiniyordu.
Uyumazdan önceki boş vakitlerimizi tüm sorunlarımızdan -Çığlıktan- uzakta, hoş sohbetler ederek geçiriyorduk. Evet, Ezra Erdem ve hoş sohbet... Düşüncelerimi olabildiğince kötü şeylerden uzak tutmaya çalıştığını biliyordum. Hatta bir ara bana ilk okuldayken yaptığı yaramazlıkları bile anlatmıştı. Tabi annemler duymasın diye tüm kahkahalarımı göğsünde atmıştım.
Aslında şöyle bir aynaya baktığımda karşımda her şeye rağmen ayakta duram, güçlü bir Hira görmeye başlamıştım. Bazen düşünmüyor değilim ; başka biri olsa belki de şimdiye kafayı yemişti, benim yaşadıklarımı yaşasa. Ama sonra durup tekrar düşünüyorum. Beni bu kadar güçlü ve savaşa iten şey Ezraya olan hislerimde. Onun varlığı beni kötülüklere karşı savaşmak için teşvik ediyordu.
Kafasını göğsüme koymuş uyuyan Ezraya tebessümle bakıp saçlarını karıştırmaya devam ettim. Yeni fark ettiğim şey ise, Ezranın saçları ile ne zaman oynasam uyuyordu. Saçlarından yayılan ferah kokuyu ciğerlerime çektim. Kokusuyla mayışırken gözlerimi kapattım. Ezranın kolları belimi daha sıkı kavrarken kafasını kalbimin olduğu noktaya bastırdı.
Uyku mahmuru, boğuk çıkan sesi ile, "Bu sesi seviyorum." dedi kalp atışlarımı kast ederek. Sanırım benimde en sevdiğim ses ; Ezranın uykulu ses tonuydu.
Tüm geceyi Ezranın düzenli nefes alış ve veriş seslerini dinleyerek geçirip, sabaha karşı uyuyabilmiştim.
Ertesi gün uyandığımda Ezra her zaman ki gibi yanımda yoktu. Her ne kadar her sabah uyandığımda Ezrayı yanımda görmek istesemde, beni aileme karşı zor durumda bırakmamak için buna mecburdu. Vücudumu esneterek yataktan kalktım. Banyoya girip kısa bir duş aldıktan sonra, bornozumu giyip odama geçtim.
Vücut kremimi ve losyonumu sürerken aynanın üzerine asılmış not kağıdı dikkatimi çekti. Yapışkanlı kağıdı aynadan çekip okumaya başladım.
'Günaydın uykucu, saat 2'de hazır ol. Ayhan seni bana getirecek.'
Notunu okuduktan sonra gözlerimi devirdim. Bu adamın bana sormadan plan yapması hoşuma gitmiyordu. Emrivakiliğine canım sıkılsa da dolabımdan yazlık bir elbise çıkarıp, sandaletlerimi giydim. Saate baktığımda az bir vaktimin kaldığını görüp hızlandım. Sabaha kadar Ezrayı izlemekten ancak uyuyabilmenin acısını yaşıyordum şu an. Resmen öğlen uyanır olmuştum artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebefruz
General FictionEzra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel...