Herkese merhaba :) Yeni bolumu iki part yapmaya karar verdim sizi bekletmemek icin. Umarim begenirsiniz... Bu bolumu sinif arkadaslarima ithaf ediyorum. İyi okumalar :)
Bolum sarkisi cok müko. Dinleyin derim :)
Acilmiyorsa ; Dasoul - el no te da
.
-----------------------------------------------------------------------------Hepimizin içinde kimseye anlatamadığımız sıkıntılarımız, hayal kırıklıklarımız, pişmanlıklarımız, dışa yansıtamayıpta içimize akıttığımız göz yaşlarımız vardır. Bazılarımız hissettiği acıyı ve yalnızlığı gülerek saklarken, bazılarımız kendini herkesten ve herşeyden soyutlayarak saklar.
Çocukken tatile gittiğimizde, deniz kenarında özenle yaptığım kumdan kalelerim olurdu. Sonra koca bir dalga gelir siler süpürürdü hepsini. Çok üzüldüğüm, hatta ağladığım bile olmuştu. Şimdi ise kumdan kalelerim ; hayallerime, dev dalgalar ise koca balyozlara dönüşmüş, hayallerimi ve umutlarımı tek tek kırıyorlardı. Sonra koca bir kelebek çıktı geldi... Her kanat darbesi balyozların yok olup, hayallerimin ve umutlarımı yeniden yeşermesini sağladı. Ardından geldi oturdu karnıma... Ezrayı her görüşünde çırptı kanatlarını...
İstanbula gelelimiz yaklaşık iki hafta olurken, Amerikada son yaşadığımız olayı kurcalamama kararı aldım. Belkide gerçekten adam yanılmıştı. Düşüncelerim bir masa etrafına oturmuş yine birbirlerine savaş açmışlardı. Bir tarafım ; 'Adam kesinlikle yanıldı !' Derken diğer tarafım ; 'Ezranın gizlediği bir şeyler var!' Diyordu. Ama şimdilik hepsini sessize aldım. Çünkü ailem İstanbula taşınmıştı ve tüm günlerimi onların taşınma telaşı ile geçiriyordum. Yeni ev bulma, babama şirket işlerinde yardım etme, Miraya okulu konusunda yardım etme, anneme eve göre eşya seçimi konusunda yardım etme derken iki hafta yoğun ve yorucu bir şekilde bitmişti.
Sonunda tüm yükü üzerimizden attığımızda derin bir nefes vermiştim. Bu arada okuluma da zaman ayırmaya çalışmıştım, Ezrada kendi işleri ile çok yoğun olduğundan onu çok görememiştim.
Salonda oturmuş televizyon izlerken, elinde dergilerle içeri giren Ezraya baktım. Yine yorulduğu katlanmış gömlek kollarından, gevşetilmiş kravatından ve baygın bakışlarından belliydi. Elindeki bir kaç dergiyi yanıma koyarak, koltuğa uzanıp gözlerini kapattı.
"Bunlar ne ?" Dedim kaşlarımı çatıp üzerinde sahil ve ormanlık alan resmi olan dergiyi elime alırken.
Gözlerini açmadan, "Amerikadayken pek tatil yapamadık biliyorum. Hani seni oradan döndüğümüzde istediğin yere götüreceğimi söylemiştim ya, işte seç bir yer gidelim." Dedi umursamazca omuz silkerken.
"Sen ciddi misin ?" Dedim heyecanla. Başını aşağı yukarı sallayarak, koltukta daha rahat bir pozisyon almaya çalıştı.
O bedenle oraya nasıl sığmayı planlıyorsa artık !
Dergileri karıştırmaya başladığımda, seçeneklerin fazlalığı başımı döndürmüştü. Her yer çok güzeldi ve ben hepsine gitmek istiyordum. Derken, bu zamanlarda Hawaii'nin güzel olacağını düşündüm. Kum, deniz, güneş ! Allahım, kesinlikle Hawaii en iyisiydi.
"Buldum !" Dedim koltukta yatan Ezraya sürünerek giderken. Yanına oturup bir yandan gözlerini açması için dürterken, diğer yandan dergiyi gözüne gözüne sokmaya çalışıyordum.
Sonunda gözünü açtığında, önündeki dergiye şaşı bir şekilde bakmaya başlamıştı. Bu haline kahkaha atarak gülerken, yerinde doğruldu.
"Gülüşlerini bir kavanoza saklamak ve yutmak istiyorum."
"O ne demek be ?" Dedim tek kaşım havada anlamazca bakarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebefruz
General FictionEzra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel...