Herkese merhaba zoraki mafyacıklarım :) geçen bölümün beğenileri beni çok mutlu etti ama yorumlar gerçekten çok kötü sizden ricam düşüncelerinizi yoruma bırakmanız.
Neyse gelecek bölüm aksiyon ve maceralara giriş yapıyoruuuzzz. İyi okumalar :) :) bu bölüm çok ama çok tatliş olan okurum BeyzaSenturk_ e ithaf ediyoruuum. Canım umarım beğenirsin :)Önümde soğumuş kahve fincanı, karşımda sus pus oturan Faruk ve içimde ki huzursuzlukla sahil kenarında bir kafede oturuyordum. Konuşmaya ne o başlıyordu ne de ben. Evet, onunla konuşmak isteyen bendim ama şu an neye nereden başlayacağımı bilmiyordum.
Hafif bir öksürük sesi ile kendime gelip Faruka baktım "Yetişmem gereken bir toplantı var." dedi sıkıntıyla.
Derin bir nefes aldım "Babam, şirketimiz iflasa sürüklenmeye başlayınca Ezra'dan borç almış. Şirketin borçlarını ve zararlarını ödemiş ve şirketi iflastan kurtarmış. Bunlar yaklaşık 3-4 ay önce olmuş. Bizim haberimiz yoktu tüm olanlardan. Ta ki seninle yemeğe çıktığımız akşam eve gelip annemlerin konuşmalarına şahit olana kadar. Ezra..." susup, derin bir nefes daha aldım. Zordu, çok zordu. Kendimi öyle tuhaf bir durumda hissediyordum ki ! Faruka bunu söyledikten sonra ne düşüneceğini, ne tepki vereceğini bilmiyordum. Ve bu belirsizlik beni bitirmeye yeminli gibiydi. Faruk devam etmemi ister gibi gözlerime baktı. Buruk bir gülümseme ile karşılık verdim ona.
"Babamın borcuna karşılık beni istedi... Babam ve annem çok direttiler ama olmadı. Aksi halde babam hapise girebilir, tüm mal varlığımız elimizden gidebilirdi. Bu yüzden kabul etmek zorunda kaldım. Daha sonra İstanbula getirilmem, nişan derken, sonunda buradayım. Ama emin ol seni o nişana ben çağırmadım. Yani... çağırmak isterdim ama bu şartlar altında değil. Konuk listesi ile Ezra ilgileniyordu, o göndermiş olmalı sana davetiyeyi." Faruk duyduklarına inanamıyormuş gibi bakıyordu bana. Bakışlarında şaşkınlık, kızgınlık, sinir, acıma...
"Bana sakın acıyarak bakma. Nefretle bile bak ama sakın acıyarak bakma !" sesim biraz yüksek çıkmış olamlı ki bir kaç kişi bizim olduğumuz tarafa baktı. Onları umursamadım. Şu anda umursadığım tek insan karşımdaki adamdı. Tek arkadaşımdı.
"Bir şey söylemeyecek misin ?" dedim tereddütle. Söyleyecekleri şeylerden korkuyordum halbu ki !
"Şaşkınım, o herife kızgınım, sinirliyim ama sana acımıyorum. Kesinlike acımıyorum, tam tersi sana o kadar hayranım ki şu an. Ailen için o herife katlanıyorsun. Sana olan hislerim yalnızca hoşlantı değildi, biliyordum. Ben seni tüm kalbimle seviyorum bunu şimdi daha iyi anladım." Uzanıp masanın üzerindeki ellerimi tuttu. Söyledikleri ile olan şaşkınlığım bu hareketi ile daha da artmıştı.
"Hadi gel, kaçırayım seni buradan, bu hayattan, o heriften. Sadece evet de kurtarayım seni." göz yaşlarım gözlerime dolarken. Ne zaman bu kadar ağlak biri olduğumu merak ettim.
Fısıltı gibi çıkan sesimle, "Yapamam..."dedim. "Yapamam, bunca şeye ailem için katlanıyorum. Gidersem ne anlamı kalacak katlandığım bunca şeyin. Beni yanında zorla tutmuyor..."
"Şantajla zorla tutuyor"dedi. Histerik kahkahama engel olamadım. Aynı anda bir damla göz yaşı firar etti gözümden.
"Benim sana olan hislerim arkadaşça şeyler. Daha fazlası olmaz. Üzgünüm. Şimdi nişanlı biriyim..." Bakışlarım parmağımda ki yüzüğe kaydı. "Hem de Türkiyenin en karnalık mafyası ile" dedim. Derin bir nefes aldı ciğerlerim, rahatlamak istercesine.
"Kendine iyi bak. Benim gitmem gerekiyor. Evden çıktığımı duyarsa köpürür şimdi." Çantamı alarak ayağa kalktım. Farukta masaya bir kaç banknot bıraktıktan sonra bana ulaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebefruz
General FictionEzra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel...