Merhaba :) burayı MUTLAKA ( KESİNLİKLE ) okuyun. Bölüm geç geldi biliyorum, okuyunca kısa olduğunu da göreceksiniz ve kızacaksınız bunu da biliyorum ama arkadaşlar gerçekten bu aralar hiç vaktim yok. Pazartesi tatile çıkıyorum ve bir hafta yokum. Bu bölüm gerçekten sabırsızlıkla bölüm bekleyen canımın içi okurlarım için geldi. Acele ile yazdım. Beğenmezseniz anlarım, ama emin olun yeni bölüme kendimi affettirmeye çalışacağım. İyi okumalar.
Bölüm şarkısı ; the cranberries / joe ( çok sevdiğim bir şarkı kesinlikle tavsiye ederim )----------------------
Hani olur ya bazı anlar vardır, çığlık çığlığa bağırıp ağlamak istersiniz ama durum elvermez ve içinize atarsınız. Daha sonra o içinize attıklarınız birikir birikir en ufak şeyde volkan misali patlar. Akıp gittiği her yeri harap edip yakar, zarar verir her şeye, her yere.Ben de tam şuan dolma evresini bitirmiş, patlama evresini bekliyordum. Onun da çok yakın olduğunu iyi biliyordum. Her şey katlanabilirdim ama bana dokunmasına asla ! Şuan, burada sesimi çıkarmamamın tek sebebi annemlerin çektiğim eziyetleri görmemelerini istemem. Zaten bu adama katlanmamın tek sebebi de ailem değil miydi ki.
Dört saat süren nişan merasiminin ardından konukları uğurlama kısmına gelmiştik. Ezra konuklarla yüzündeki ciddiyeti bozmadan vedalaşırken somurtmamak için kendimi zor tutuyordum. Sonunda tüm konuklar gidince mekanda biz ve ailelerimiz kalmıştık.
"Anne siz ne zaman döneceksiniz İzmire ?" Dedim kalbim sızlarken. Annemler gidecekti yine yalnız kalacaktım burada. Yine korumasız kalacaktı ruhum ve bedenim.
"Yarın sabah. Ama merak etme kızım Miranın sınavı geçsin İstanbula taşınacağız. Üniversiteyi burada okuyacak. Sonuçta ben seni sokakta bulmadım, kuzuyu kurda da teslim edecek değilim." İçimdeki umutsuzluk bir an olsun dağılıp yerine sevince bıraktı. Biliyordum, annemin beni tek bırakmayacağını adım gibi biliyordum. Annemin nefretle harmanlanmış memnuniyetsiz sesine karşılık Meltem hanım kibirle karşılık verdi.
"Kuzuymuş, kartlaşmış horoz resmen." Kaşlarımı çatıp Meltem hanıma baktığımda Ezranın da kızdığı surat ifadesinden belliydi. Benden hoşlanmadığını bu kadar belli etmese bari. Tamam, bende kendisinden pek haz etmiyorum ama bunu sözlerime veya davranışlarıma vurmuyorum. Annem hiç istifini bozmadan bir kahkaha patlattı.
"Ben sizden bahsetmemiştim Meltem hanım, üzerinize neden alındınız ki ?" Dedi. Ve tarihi thug life'da yapmış oldu. Gülmemek için dudağımı dişlerken Meltem hanım bozulmuştu.
"Hadi iyi geceler sizlere. Oktay Erdem kaçar." Oktay asker selamı verip yanımızdan ayrılırken Ezra da elini belime koyup çıkışa yönelmemizi sağladı. Belimdeki elinden rahatsız olsam da sesimi çıkarmayıp arabaya bindim. Ezra'da yan tarafa geçti. Şoför aynada Ezra ile göz göze gelince arabayı çalıştırdı. Adamlara bak, Ezra izin vermese nefes bile almayacaklar. Adamlarına, hatta isterse dünyaya sözünü geçirsin bende Hira Seren isem bu adamın sözünü dinlemeyecektim. O Ezraysa bende Hiraydım.
Sessiz geçen yolculuğumuzun ardından eve gelince Ezra kravatını çıkartıp koltuğa yığıldı. Kollarımı göğsümde bağladım, tek kaşımı kaldırıp Ezraya baktı. Bir süre sonra bakışları bana döndü.
"Bir açıklama bekliyorum !" Dedim sinirle. Alayla güldü, "Ne açıklamasıymış o ?" dedi umursamazca. Derin bir nefes alıp içimdeki yangının üzerine toprak atmaya çalıştım.
"Faruk'u nişana nasıl davet edersin ! Hadi onu geçtim herkesin ortasında beni nasıl öpersin !" dedim bağırarak.
"Ne olmuş yani Faruku nişana çağırdıysam. Arkadaşım değil mi sonuçta ? Hem o öpücük konusuna gelirsek çilek sevmem bu yüzden bir daha ki sefere ruj seçeneğini başka bir meyveden seç." Sinirden ağzım bir karış açık kaldı. İçimde öyle bir karmaşa vardı ki bir tarafım Ezrayı öldür diye cephe alırken diğer tarafım kahkahalarla gülmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şebefruz
General FictionEzra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, grinin en sisli haliyle başlamıştı. Babamın borcuna karşılık, Türkiyenin gelmiş geçmiş en acımasız mafyasına verilmekti kaderim. Çok ilkel...