14.Bölüm

147K 5.8K 344
                                    

Canımmm okurlarım. Rica ediyorum buraya bir bakın... Öncelikle vote ve yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Bu bölümü @Freehy'e ithaf ediyorum. Çünkü çok uzun ve güzel bir yorum yapmıştı. Bir şey daha BİRİ BANA KAPAK YAPABİLİR Mİ LÜTFEN 😔😔😔
Bu arada bir şey soracağım yeni bir kurguya başlamak istiyorum, ama mafya mı yoksa gençlik mi olsun karar veremedim ? Bana isteklerinizi belirtin lütfen :) iyi okuumalar. ❤️❤️❤️🙈🔫
Multi bu bölüm yok :)
Şarkı olarak : Ayşe Saran // bu şehirde ☺️

--------------------------------
Acıyı gölgelemenin tek yolu gülümsemektir. Evet, evet gülümsemek.

Gülümsemek kalpteki kini, gözlerdeki nefreti, düşüncelerimizdeki kasvetin maske takmasını ve kendini kamufle etmesini sağlar. Gülümseyin düşmanınıza, bu onu afallatır. Hata yapmasını sağlar.

Kalbimdeki kodese hapsettiğim hayallerim, ümitlerim bir bir kırdılar zincirlerini, sürüklediler beni sonsuz bir denizin ortasına. Çırpındım, kurtulmak için, daha da battım derinlere. Boğuldum, gümüş kadehte yudumladım ölümü, damla damla.

Karşımda beni yok etmeye hazır düşmanım duruyordu, fakat benim elimde de çok iyi bir silah vardı. Silahımı çektim.

Sağa dönen başımı Ezra Erdeme çevirdim ve gülümsedim. Dediğim gibi bu onu afallattı.

"Ne oldu sevgilim ? Ağlayacağımı falan mı düşündün yoksa ?" Alayla söylediklerimle vücudu gerildi. Kaşları çatıldı, fakat bir şey demesine fırsat vermeden depodan çıkıp, kapıda duran arabalardan birine yerleştim.

Yanağımın sızısından çok, kalbimdeki sızı beni mahvediyordu. Boğazıma bir yumru oturmuştu, gözlerimdeki yaşlar bulanık görmemi sağlıyordu ama ağlamayacaktım. Ağlamamı gidermek amacı ile sağ ayağımı titretmeye başladım. Derin derin nefes alırken arabaya Ezra ve şoförü bindi. Kafamı camdan tarafa çevirip yüzümü kapattım.

Yanağımın sızısı geçmişti ama kalbim hâla acıyordu. Ezra Erdemden özür dilemesini beklemiyordum tabi, bunu beklemek aptallık olurdu. Ama... Bir şey vardı, bir eksiklik. Bu neydi bilmiyorum ama içimde kocaman bir boşluk vardı. Bu zamana kadar ne annem, ne babam hiçbirinden tek bir fiske dahi yememişken Ezradan, gelecekte kocam olacağını iddaa eden adamdan, nişanlımdan ! Bu tokadı yemek çok koymuştu.

Çok geçmeden eve geldiğimizde sessizce arabadan inip, eve girdim. Hızlı adımlarla odama çıkıp kapıyı kapattım. Çantamı yatağın üzerine fırlatırken, ayakkabılarımı da yatağın kenarına bıraktım ve banyoya girdim.

Kapıyı kapatıp sırtımı dayadım. Ayaklarım beni daha fazla tutamazken yavaşça yere kaydım. Göz yaşlarım bir bir akarken, hıçkırıklarımı elimle ağzımı kapatarak durdurmaya çalışıyordum.

Kışın ortasında, kanadı kırılmış yavru kuş gibi kalmıştım. Annemin şefkatli kollarına ihtiyacım vardı. Öptüğünde beni güvende hissettirecek dudaklarına, konuştuğunda beni kendime getirecek sözlerine ihtiyacım vardı.

Beni sevdiğini söylemesine ihtiyacım vardı. Küçükken her ağladığımda yaptığı gibi, göz yaşlarımı silip beni kollarını arasına alması lazımdı.

Saniyelerim dakikalarımı, dakikalarım saatlerimi kovalarken, uzun bir duş alıp odama geçtim. Pijama takımımı giyip yatağıma uzandım. O sırada dikkatimi komodinin üzerinde duran aile fotoğrafımıza kaydı. Annem ve babamın evlilik yıl dönümünde çekilmişti. Üç ay önce.

Annem ve babam bahçenizdeki hasır sandalyede otururken, ben babama, Mira anneme arkadan sarılmıştı ve gülümsüyorduk. En son ne zaman böyle içten ve sıcak güldüğümü hatırlamaya çalıştım.
Sanki yıllardır gülmüyor gibiydim ama çok değil, daha üç ay önce çekilmişti bu fotoğraf.

ŞebefruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin