'Savaşın Çocukları'

909 57 2
                                    





BÖLÜM 27: "Savaşın Çocukları"

Geçmişindeki küçük kız, geleceğinde yaralı adam, yanındaki umutsuz kadın. Bizler bu savaşın çocukları. Sevgilim, bırak kazanmak için tuttuğun silahı. Ruhumuzu bul, anılar hep yaralı çocukların kayıpları.

Kollarımın arasındaki kadın, yaşanan her şeyin sebebiydi. Hayatımızın üzerine çöken kara bulutlar onunla birlikte gelmişti. Geçmişte bir yerde sıkışıp kalan, attığı her adımı kendisi için atan Hera bugün burada olsa değil kollarını sarmak, düşse elini uzatmazdı ama Atlas'la birlikte ben de büyümüştüm.

Onun da bir hikayesi olduğunu artık biliyordum. Belki yaşanan hiçbir şeyin üzerini örtemezdim. Ona geçmişini, çocukluğunu veremezdim ama geleceğindeki kadına bir dal çiçek uzatmak geçmişindeki küçük kızın ona tebessüm etmesine sebep olurdu bilirdim. Çünkü Atlas bir zamanlar bana tam olarak bunu yapmıştı.

Dakikalar sonra o da kollarını bana sardığında içimde çocuksu bir mutluluk oluştu. "Kim söyledi sana?" dedim kulağına.

"Lina," diye mırıldandı. Lina'ya Efsun'un telefonunu atmış akşam gelirlerse onu da getirmesi gerektiklerini, arkadaşım olduğunu söylemiştim. Doğum günümde yaşananları hatırlamış, ardını sorgulamıştı fakat ben cevap vermeyince durumun hassas olduğunu anlayarak üstelememişti.

Efsun'la ayrıldığımızda Efsun'un gözlerinin tek bir noktada olduğunu gördüm.

Atlas'taydı. Onun gözlerine, bakışlarını bir an bile çekmeden cesurca bakıyordu. İkisinin de bakışlarında aynı meydan okuma, aynı inat vardı görüyordum.

"Ne işi var burada?" dedi ilk konuşan Atlas olarak.

"Hera çağırdı," dedi Lina araya girerek. "Arkadaşıymış," diye devam etti imalı bir şekilde ve ekledi. "Baya tatlı bir kız biz sakınca göremedik."

"Aynen sohbet ettik yolda," dedi Rüzgar Lina'ya katılarak.

Atlas'ın bakışları bana kaydığında yanına giderek elini tuttum. Bunun ona güven vereceğini biliyordum. "Bu gece yalnızca gençliğimiz ve biz varız," dedim sesli bir şekilde. "Gerginlik yok." Atlas elini belime yerleştirdi. Sanki göremediği anların acısını çıkartıyor gibi her an belimi kavrıyor beni kendisine daha çok yaklaştırıyordu.

"Neyse oturalım," dedi Umut. "Konuşacak çok şey var."

Onlar Atlas'ın iş ve eğitim için Amerikada olduğunu zannediyordu. Yalnızca bu ani gidişe anlam verememişlerdi fakat herkes gibi onlar da cevapsız kalmıştı. Hepimiz kumsala oturduk. Ben ve Atlas yan yana oturuyorduk. Umut ve Lina da bizim gibi dip dibeydi. Az yanlarında Rüzgar, Rüzgarın yanı Atlas ve benimse tam karşımda Efsun oturuyordu.

Yaşanılan her ana öyle yabancı duruyordu ki her an tetikteymiş gibi hissediyordum. Onun hiç, herhangi bir günü olmamış mıydı?

İç sesim sessizleşti. Boğazımda bir yumru hissettim.

Hayır, biz değil. Yalnızca o bu savaşın çocuğuydu. Belki savaşın kendisi Efsun'du. Ve yıkmaktan, yakmaktan ve acı çekmekten başka bildiği hiçbir gerçeklik yoktu.

Atlas'a nasıl özlemle baktığını gördüm. Gözlerinde hasret ve sevgi vardı. Gözlerinde umut vardı. Atlas'ı abisi olarak görüyordu. Ailesi olarak görüyordu ve aynı sevgiyi istiyordu. Onu anladım. Çünkü yaşadığı hissi biliyordum. Bir gece Atlas'ın yatağında bir başıma uyandığımda o hisle baş başa kalmıştım.

XVI - ÖLÜM PORTRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin