Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey kuşkusuz sevdiği insanları kaybetmek olmalı.Böyle ağır bir yükün altından herkes kalkamaz.Sadece güçlü bir kalbe ve yaşama sımsıkı sarılmış inançlı kollara sahip insanlar ölüme göğüs gerebilir.
İnsanlar içten içe bilir sevdiklerine tekrar kavuşacaklarını..Hangi dine,hangi yaratıcıya ya da tanrılara inanıyor olursa olsun ölümün ardından gelecek olan sonsuz hayata inanırlar.İnanmadıklarını söyleseler bile inanmak isterler.Çünkü hiç kimse sevdiklerinden sonsuza kadar ayrı kalmak istemez.Günün birinde buluşacaklarına inanmak ister herkes.
Ne yazık ki Damian da bu büyük yükün altından kalkmaya çalışarak dakikalarını,saatlerini,günlerini harcamıştı.Genç adam elini uzattığı herkesi kaybetmişti.İnsanlara bağlanmayı bu yüzden sevmiyordu.Günün birinde onlardan ayrı düşmekten korktuğu için.O bir savaşçıydı.Korkularıyla savaşması gerekirdi.Düşmanlarını alt ettiği gibi onları da alt etmeliydi.Lakin hiçbir şey umduğu gibi olmamıştı.Anne ve babasının kanlar içindeki cansız bedenlerini görene kadardı içindeki sevme isteği.Öyle küçük ve savunmasızdı ki..Onun sevilmeye ihtiyacı vardı.Ailesine,babasının güçlü kollarına,annesinin sefkatine,sevildiğini hissetmeye..Hayat onun için hep zor olacaktı.Ve olmuştu da.Kral tarafından sahiplenmek sadece onu diğerleriyle aynı konuma getirmişti.Ona bir katkısı yoktu.Kazandığı her şeyi kendi gücü ve isteğiyle elde etmişti.Sahip olduğu her şeyde hakkı vardı.Hiçbir şey ona gökten inmemişti.Damian bu yüzden güçlüydü.
Kimseyi sevmemeye çalışmamıştı elbette.Sadece bağlanmaktan kaçmıştı.Bir aile kurmayı bu yüzden geciktirmişti.30 yaşındaydı ve onun yaşında olan tüm klan üyesinin çocukları vardı.Onlara özenmemişti çünkü Damian'ın onlardan daha üstün olduğu bir konu vardı.Eğer sevdiğin insanlar olmazsa kaybedecek bir şeyin de olmaz.Katıldığı her savaşta adının kahramanlıklarıyla anılmasının sebebi buydu.Çünkü savaşa giderken düşündüğü tek şey ülkesiydi.Arkasında birini bırakmadığı için aklını dağıtacak bir şey olmamıştı.Ona güç veren şey güçlü bedeninden ziyade korkusuzluğuydu.Kaybetmekten korkmuyordu.Çünkü zaten kaybedecek bir şeyi yoktu.Taa ki Breanna'yla tanışana kadar.
Onu gördüğü ilk an'a dönmeyi öyle çok istiyordu ki.Hayatı boyunca ilk kez dua etmişti.
"Lütfen Tanrım.Bu yaşananların hepsi birer kabus olsun.Ve uyandığımda Breanna hala hayatta olsun."
Genç adam hayatındaki tüm ilkleri kızıl saçlı o kadınla yaşamıştı.Sevmeyi ve bağlanmayı ilk kez istemişti.Birinin yaşaması için kendi hayatını feda etmeyi ilk kez göze almıştı.Bir kadına ilk kez aşık olmuştu.Ve ilk defa ölmeyi dilemişti.Ona kavuşmak için ilk kez ölümü göze almıştı.
Breanna'nın cenazesinden sonra günlerce kendine gelemedi.Geceleri uyumadı.Gecesi ve gündüzü birbirine karıştı.Kendisini devasa kalesine kapattı.Ve bütün hizmetlileri evinden uzaklaştırdı.Koskoca kalede tek başına yaşadı.Ailbert onun bu haline daha fazla tahammül edemediği için onunla kalmayı teklif etti.En azından eski haline dönene kadar arkadaşının yanında olmak istedi.Ama genç adam bu teklifi de red etti.Kapısı defalarca çalınmıştı.Ama hiçbirine cevap vermemişti.Bir şehri yönetmek onun göreviydi ama bundan da vazgeçmişti.Onun yerine Ailbert geçici bir süreliğine işleri devralmıştı.Arkadaşına biraz zaman vermeleri istediğini halka duyurmuştu.İnsanlar Damian için üzülüyorlardı.Ama ne yazık ki hiçkimse ona ulaşamıyordu.Bu şekilde 1 hafta geçti.Kimse içeride Damian'ın ne yaptığını bilmiyordu.Ama bir kaç kişinin gördüğü kadarıyla geceleri at sürmeye çıktığını öğrenmişlerdi.Onu hakkında bilinen tek şey buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCU
Historical FictionO...Gelmiş geçmiş en büyük savaşçı. Bir kadının aklını başından alabilecek delici mavi gözlere ve güneşle öpülmüş altın sarısı saçlara sahip yakışıklı bir şövalye. O..Aşkı tanımayan,sevgisiz büyümüş bir asker. Damian Leathan.. Bu bir İskoç şövalyeni...