Breanna gözlerini açtığında atın üzerinde değildi.Hava kararmıştı ve küçük bir çadırın içerisindeydi.Ne zaman buraya getirildiğini hatırlamıyordu muhtemelen onu buraya liderleri olan yakışıklı asker taşımıştı.Yanaklarının kızardığını hissetti çünkü en son onun kucağındaydı.Kokusu ona güven vermişti ve ismini henüz bilmediği askerin kollarında uyuyakalmıştı.
Gözlerini çadırın içinde gezdirdi.Kuş tüyü bir yastık ve ince bir çarşaftan başka bir şey yoktu.Dışarıdan sesler geliyordu.Dikkatlice dinlemeye başladı.Askerler şakalaşıyorlardı, kahkaha seslerini duyuyordu.Dışarı çıkıp onlar meşgulken kaçmayı düşündü.Ama hava kararmıştı ve hayvanlara yem olmak istemiyordu.Onlardan kurtulmanın başka bir yolunu bulmalıydı.İki seçeneği vardı.Ya onlarla yakınlaşıp güvenlerini kazanıcaktı ya da onları karşısına alıp kaçma girişiminde bulunucaktı.Birincisi kulağa haince gelse de onu tercih etti.Güvenlerini kazandıktan sonra onları atlatmak en kolayıydı.Dışarı çıkıp onlara katılmalıydı.
Küçük çadırından çıktığında iri gövdeli ağaçların arasına kurulmuş 6 çadır gördü.Ama askerler zaten 6 kişiydi.Demek ki biri ona kendi çadırını vermişti.Buna sevindi.Kimseyle aynı çadırı paylaşmak istemiyordu.Askerler alev alev yanan ateşi ortalarına almışlar sohbet ediyorlardı.Onun geldiğini gördüklerinde herkes susma kararı almış gibi aynı anda gülmeyi kestiler.Onları rahatsız ettiğini fark edince çadırına doğru yürümeye başladı.Kimsenin keyfini kaçırmak istemiyordu.Sonuçta o İngiliz bir kızdı ve İskoç erkeklerinden kendisini aralarına almasını bekleyemezdi.Ama planı suya düşmüştü.Bu yüzden sinirlerinin gerildiğini hissetti.Arkasını kalabalığa dönüp yürümeye başladığında tanıdık bir sesin kendisine hitaben konuştuğunu fark etti.Ve olduğu yerde durdu.
"Beyler ! Uykucu kaçağımız nihayet güzellik uykusundan uyanmış." dedi Alex.Askerler gülmeye başladı.Breanna yüzünü tekrar onlara çevirdi.
"Kaç saattir uyuyorum Alex ?" diye sordu.Gözlerini askere dikmiş bakıyordu.Alex biran ne söyleyeceğini unuttu.Breanna neden konuşmadığını anlayamadı.Ve ısrarlı olduğunu belli edercesine gözlerini Alex'in doğrudan gözlerine kilitledi.Genç asker kendisini toparlayıp aklından karşısındaki kadının güzelliğini çıkarmaya çalıştı.
"8 saat oldu."Dedi alex ve gözlerini yere eğdi.Breanna cevap karşısında şaşırmıştı.Uzun süredir uyuduğunu biliyordu ama bu kadar uzun olduğunu anlayamamıştı.Başını zarif bir şekilde onaylarcasına salladı ve çadırına doğru yürümeye başladı.Gözleri liderlerini aramıştı ama aralarında yoktu.Muhtemelen uyuyordur diye düşündü.
Uzaktan gelen su sesini duyduğunda önce şaşırmıştı.Yakınlarda nehirin olduğunu bilmiyordu.Demek ki epey yol gitmişleridi.Suya girmek istiyordu.Su onu her zaman yenilemişti sinirlerini ve tüm gerginliğini atmasına yardımcı oluyordu.Eşyalarını almak için yeniden askerlerin yanına gitti.
"Eşyalarımı arıyorum.Nereye koydunuz acaba ?" diye sordu.
"Atınızın üzerinde.Çadıra taşımadık."dedi Ailbert.Ve kibar bir şekilde gülümsedi.Breanna'nın içi bu askere ısınmıştı.Samimi bir gülüşü vardı.
"Teşekkürler.Atların yanına gidip gelicem."dedi Breanna.Ve yürümeye başladı.Tüm gözlerin üzerinde olduğunu hissediyordu.Kaçmamdan korkuyor olabilirler diye düşündü.Kendi atını buldu.Winter yorgun gözüküyordu.İyi ki onunla yolculuk yapmamışım diye düşündü.Zarif beyaz bir attı.Babası onu eğitmişti.Ve çocukluğundan beri onunlaydı.Breanna aralarında özel bir bağ olduğunu düşünürdü herzaman.Winter'ın başını hafifçe okşadı ve boynuna bir öpücük kondurdu.Eşyalarını aldıktan sonra su sesini takip ederek dereye doğru yürümeye başladı.Bu saatte dereye girmek akıllıca olmazdı ama kendisine güveniyordu.Evlerinin yanında ufak bir dere vardı.O ve Cathy küçükken orada oynarlardı.Bu yüzden her iki arkadaş da yüzmeyi iyi bilirlerdi.Eski günleri hatırlayınca içini özlem dalgası sardı.Cathy onun yokluğunu fark edince ne yaptı acaba diye düşündü.Askerlerden biri babasına haber vermek için köylerine gitmişti.En azından babasının onu merak etmediğini düşündü.Ona hala sinirliydi ama daha çok kalbi kırılmıştı.Yaşlı bir adamdı bu yüzden onu üzmek istememişti ama aklı hala almıyordu.Nasıl kızını borçlarına karşılık verebilirdi ?Bunları daha fazla düşünerek kendine ezziyet etmeyecekti.Derenin kenarına geldiğinde büyülenmişti.Ufak bir şelale vardı ve heryer karanlıktı.Ay ışığı net bir şekilde kendini belli ediyordu.Akan suyun sesi daha suya girmeden onu sakinleştirmişti.Etrafa bakmak için gözlerini ağaçların gölgelerinde gezdirdi.Kimsenin burada olmadığına kanaat getirince üzerindekilerini çıkardı.Gece olmasına rağmen hava sıcaktı.Sadece iç çamaşırları kaldığında suya girmek için yürümeye başladı.Su soğuktu ama umursamadı.Su seviyesi beline kadar geldiğinde daha fazla beklemedi ve suya atladı.Suyun soğukluğu onu kendine getirmişti ve tüm gerginliğinin suya karıştığını hissetti.Arınmıştı.Yüzmeyi özlemişti.Dinlenmek için suyun üzerinde yattı ve kendisini bıraktı.Gözlerini kapadı.Sanki bu yaşananların hiçbiri olmamış gibi düşünmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCU
Ficción históricaO...Gelmiş geçmiş en büyük savaşçı. Bir kadının aklını başından alabilecek delici mavi gözlere ve güneşle öpülmüş altın sarısı saçlara sahip yakışıklı bir şövalye. O..Aşkı tanımayan,sevgisiz büyümüş bir asker. Damian Leathan.. Bu bir İskoç şövalyeni...