42.Bölüm-Başladığımız Yer

2.6K 121 24
                                    

Zeynep'ten...
Sabah gözüme ilişen güneş ışığı ile uyandım. Hava o kadar güzeldi ki, etrafta ki çiçeklerin dolgulu kokusu bile odama yansıyordu. Bu sanırım açık olan pencereden kaynaklanıyordu. Bugün hafta sonuydu ve ben muhtemelen Kerem ile takılırdım.

Üzerime hemen dizlerimin boyunda kırmızı elbisemi giydim. Sade ve şıktı bu elbise olduğumdan rahat gösteriyordu beni. Hava soğuk olduğu için uzun kollu ve kalındı ayrıca da. Hafif göz makyajımı yaparken telefonuma mesaj geldi.

'Güzelim, seni özledim. Ve hazırlan kahvaltıya seni bir yere götüreceğim.' gelen mesaj tabi ki de Kerem'den di. Gülümseyerek cevap yazdım.
'Tamam canım. 10 dakikaya bahçedeyim ;).' kalan makyajımı da hızlıca yapatıktan sonra çantamı da ayarladım. Kerem aceba beni nereye götürecekti?

Hızlıca merdivenleri seke seke indim. Saçlarım kısa olduğu için pek fazla uçuşmuyordu ama böyle çok rahattı. Annem ve babam ben çıkarken kapıya dikildiler.
"Zeynep. Nereye?" annem otoriter biçimde söylendi.
"Kerem ile buluşacağız. Ve acelem var. " dedim sırıtarak. Babam gözlerini devirdi.
"Hep Kerem, hep Kerem. Aa bize hiç vakit ayırmıyorsun."

Klasik annem ve babam dı işte. Yine 'Bize vakit ayırmıyorsun.' sendromları başlamıştı. Dudaklarımı hafifçe bükerek masum çocuk rolü oynamak için konuştum.
"Ama ben size de vakit ayırırım. Hem Kerem ile mutluyum, benim mutlu olmamı istemez misiniz?" dedim masumca.

Genelde bu taktik işe yarardı. Yani hep bir yerlerde yarıyordu. Eminim.
"Tamam kuzum. Sen eğlencene bak." dedi ilk yumuşayan taraf annem. Babam da ona katıldı.
"İyi eğlenceler kızım." onların yanaklarına sulu öpücük kondurduğumda sırıtarak kapıdan çıktım. Bazen masum rolü kesmek iyi oluyordu.

Bahçede siyah güneş gözlüğü ile arabaya yaslanan Kerem nefesimi kesti. Bu kadar cool olmak zorunda mıydı bu çocuk?
"Oo Kerem. Yine harikasın." dedim gülümseyerek. Beni görünce yanıma geldi ve yanağıma bir öpücük kondurdu.
"O senin muhteşemliğin güzelim." dedi belimi sıkıca kavradığında. Yine heyecandan nutkum tutulmuştu. Hafif sırıtarak konuştum.

"Nereye gideceğiz?" dedim gözlerimi kısarak.
"Sürpriz." dedi Kerem. Heyecandan ölebilirdim sanırım. Bu ne sürprizi olabilirdi ki? Arabayı bu sefer Kerem'in kullanmasına izin vererek yan koltuğa geçtim. Emniyet kemerimi bağladıktan sonra etrafı incelemeye başladım. Heyecanım gittikça katlanarak farklı kademelere yol açıyordu.

Hemen radyoyu açarak eğlenceli parçayı dinlemeye başladık. Kerem direksiyonda ritim tutarken ben de şarkıya eşlik ettim. Ve arada bir onun gözlerine bakarak kendimi buldum. Bu adamı seviyordum be!

Çok geçmeden küçük çiftlik tarzı bir yere geldiğimizi anladım.
"Kerem, neredeyiz?" dedim meraklı gözlerimi büyülterek.
"Güzelim, burası sade bir kahvaltı yeridir. Ve şimdiden söylüyorum gözlemeleri efsane." dedi Kerem acıkmış ifadeyle.
"Bir saniye, bir saniye." dedim şaşkınlıkla.
"Kerem Sayer, gözleme mi yiyor?" dedim. O ancak pancake yerdi kahvaltıda. Yani hamur işi yiyebileceği tek şey oydu.

Ve şimdi kalkmış bana, gözlemeler harika diyordu. Bu iş garip olsa da, çok hoşuma gitmişti.
"Evet, Zeynep. Biz de insanız yerim tabi." dedi sırıtarak. Sesimi çıkarmadan gülümsedim ve arabadan indik. Kerem elimi tutunca daha çok gülümsedim. Ben ve Kerem, aşkın sembolüydük bence. Seviyordum ya.

Boş olan bir masaya oturduğumuzda etrafta hafif kalabalık vardı. Burası güzel çiçeklerle süslenmiş, her yer yeşillik bir kahvaltı yeriydi. Ama benim gözüm karşımda duran adamdan başkasını görmüyordu ki.
"Seni seviyorum be." dedim ona gülümseyerek.
"Ben de seni seviyorum be." dedi ellerimi sıkıca tutarak. İşte huzur tam anlamıyla bu kareydi.

Yanımıza gelen yaşlı amca gülümsedi.
"Ne istersiniz gençler?" dedi. Kerem hemen atılarak konuştu.
"Tabi ki de gözleme. Ben kıymalı istiyorum. Güzelim, sen?" dedi bana sorarcasına bakarak.
"Ben de peynirli alırım." dedim. Ve yanına da iki bardak çay istedik. Kerem ile siparişleri beklerken biraz onu izledim. Farklıydı. Sanki yağmurdan sonra çıkan gökkuşağı gibiydi. Beni mutlu ediyordu.

Gülüşü güzel adamdı o. En sevdiğim filmdi benim hayatımda ki. Elimden gelmiyordu ki ondan vaz geçmek. Hayat bir şekilde beni yine onunla birleştiriyordu. Acaba diyordum, acaba, hiç karşılaşmasak, yine de birbirimizi bulur muyduk? Ya da hiç araba yarışına başlamamış olsak yine de birbirimizi sever miydik? Ben ona ait, o da bana ait olur muydu?

Gözlerimi kırparak anın tadını çıkardım. Siparişlerimiz gelince ise afiyetle yemeğe başladık.
"Nasıl? Sevdin mi?" dedi Kerem ağzı dolu dolu.
"Bayıldım ya." dedim. Gerçekten harika gözlemeydi. En son Antalya'da bu kadar iyisini yemiştim. Tadı damağımda kaldığı için bu son yediğim iyi gelmişti.
"Zeynep." dedi Kerem bana bakarak.

Ağzımdaki lokmayı bitirdikten sonra konuştum.
"Kerem." dedim nazikçe.
"Hep benimle kal, hiç benden gitme. Rengin, ruhun hep böyle olsun. İlk tanıdığım o asi ruhlu araba süren kız gibi kal! Şimdi olduğun gibi, hiç değişme. Hep benim Zeynep'im ol, hep benim güzelim ol." dedi Kerem. Duygusallığım tuttuğu için gözlerimde ki yaşları geri gönderdim.

"Artık, sen git dersen bile ben gitmem. Biz birbirimizin parçası olduk. Ben sana kalbimi açtım, Kerem. Hep kalbimde ol ki, kalbim ısınsın, kimse burayı doldurmasın. Ellerimiz birleşsin." dedim elini tutarak ve devam ettim.
"Hiç ayrılmasın. Kendi filmimizin kahramanı olalım. Bizi izleyenler örnek alsın. Biz ZeyKer olalım. Zeynep ve Kerem'in aşkı hiç unutulmasın."

Cümleleri söyledikten sonra Kerem'in gözleri doldu.
"Seni hiç bırakmayacağım. Bana bu hayatta ışık tuttuğun ve beni sevdiğin için sana minnettarım." dedi sakinlikle. Hayat buydu işte. Birinin seni sevmesi ve senin de onu delice sevmen kaçınılmazdı. Ben kalbimi emanet edebileceğim güzel bir adam bulmuştum. Ellerimden tutacak, beni yarı yolda bırakmayacak bir insan. Sevgi ne demek öğrenmiştim.

Kahvaltıyı biturdikten sonra güzel bir veda ile ayrıldık. Kerem ve ben hiç konuşmadan ilerliyorduk.
"Nereye gideceğiz?" dedim sakince. Kerem sırıttı.
"Başladığımız yere." dedi. Tabi ki de, araba pistine gittiğimizi anladım. İçimden dans ederken dışa sade bir gülüş attım. Çok geçmeden piste geldiğimizde etraf yine kalabalıktı.

Gözlerim Caner'i aradığında hemen buldum.
"Caner." dedim sarılarak.
"Zeyno!" dedi o da. Kerem de çok geçmeden Caner ile tokalaştı.
"Yarış ayarlıyorum hemen size. Ama merak etmeyin, sizi ayrı ayrı yarıştıracağım." Caner'in sözü ile hepimiz güldük. İlk gün gelmişti aklıma, dayanamayarak piste gelmiştim. Ve karşımda en güçlü rakip Kerem Sayer'i yenmiştim.

Hayatımda ki en unutmayacağım anların başında geliyordu. O zamanlar ondan delice nefret etsem de, şimdi kalbimi kuşkusuzca ona verirdim. Sevgi, aşk sanırım bu kadar çok güvenmekti. Onun sevgisi ruhuma iyi geliyordu. Onun gülüşü kalbimi ısıtıyordu. Kısacası ben bu Kerem Sayer'i fena seviyordum.
"İlk yarış senin Kerem. Şu Kağan ile yarışacaksın." Kerem yarış pistine gitmeden önce yanağıma bir öpücük konudurdu.
"Bana şans dile." dedi. Kafamı olumlu anlamda sallayarak onu yolladım.

Yarış tüm hızı ile devam ediyordu. Bir Kağan denilen çocuk öne geçiyor bir de Kerem. Ama işin sonucunda Kerem kazandı tabi ki! Sevinçle bana doğru geldiğinde sırıttım. Ama bir ses beni durdurdu.
"Zeynep." bu çığlık atan sesin sahibi Antalya'dan arkadaşım Banu idi. Niye gelmişti ki?
♧♧♧

Araba Aşkı(ZeyKer)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin