Bayım?

9K 225 4
                                    

Medya: Canan, Bayım


Genç kadın ağırlaşan başını yastığına koyarken gözlerini tavana dikti. Annesinin bunu yaptığına inanmıyordu. Onu anlayan tek kişinin o olduğuna inanırdı. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Hayatında güvenecek tek bir insan bile kalmamıştı. Elini başının altından alıp henüz yeni kabuk bağlamış dudağının kenarına götürdü. Ringde hakem tarafından seyircilere takdim edilirken polisin kımıldamayın, diye bağırışı tüm salonu sarsmıştı. Annesi onları ele vermişti. Kenarda duran tedirgin bakışlarına öfkeyle karşılık  vermişti. Herkes bir tarafa kaçarken hakem eline kazandığı parayı sıkıştırdı ve kaçışan bedenlerin arasına daldı.  Canan da belki annesine inat polislere yakalanmamak için o yaralı haliyle kaçabildiği kadar kaçtı ve soluğu bu küçük ev haline getirdiği depoda almıştı.  Elini dudağından alırken gözlerini evim dediği bu küçük depoya çevirdi. Polisi filmlerindeki sorgu odası lambaları gibi tavandan sarkan toz tutmuş lamba depoyu aydınlatmaya yetiyordu. Üzerinde çizimlerini yaptığı küçük masa köşede yatağın çaprazında önemsiz bir eşya gibi atılmıştı. Masanın bitişiğindeki duvarda fotoğraflardan çok yaptığı çizimler duruyordu. Çoğunluğu gözleri dolu dolu bakan insan portreleriydi. Gözleri tek bir çizime odaklandı. Üç yıl önce Zeynep'ten kopmadan önce resim öğretmenine büyük uğraşlarla çizdirdiği o resim... Genç kadını, Zeynep'i ve Kenan'ı taşıyan büyük bir kare, asılı duran resimlerin arasında gülümseyen tek kare. Gözlerini tekrar tavana dikerken gözleri kendini kapamakta ısrar ediyordu. O da daha fazla dayanamadı kendini uykunun kollarına attı. 

Dört gündür bir yatalak gibi yatakta uyuyordu. Ara sıra kalkıp ihtiyaçlarını gideriyor, tekrar uyuyordu. Son yaptığı dövüş onu bir hayli daha doğrusu bedenini yormuştu. Masanın yanında duran kum torbasına bir yumruk atacak kadar kuvveti dahi yoktu. Bir yara bedeninde yok olmadan bir diğeri ekleniyordu. Öldüğüm zaman sanırım ilk önce bedenim benden şikayetçi olacak, diye içinden geçirdi. Doldurduğu su bardağındaki suyu son yudumuna kadar içip bardağı yıkık dökük tezgahın üzerine bıraktı. Ayağını sürüyerek yatağına dönerken  üzerindeki lacivert deri ceketinin içinden en son kazandığı parayı çıkardı. Yatağının en altına sıkıştırdı. Zaten bu viraneye ben ve Kenan'dan başka kimse uğramıyor. Bu pis yere kim uğramak isterdi ki, diye içinden geçirdi. 

O bile bu pis harabeye girmemek için dışarıdaki it, kopuk, kötü insanlarla uğraşıp belasını arayarak oyalanıyordu.  Ölmekten korkmuyorum. Biliyorum zaten cehenneme gideceğim. Eminim gideceğim yerin depomdan bir farkı yoktur. Belki sadece ondan biraz büyük. Evet, tek farkı bu olabilir. Ben böyle yaşamayı hak etmiyorum. Hayat sana sesleniyorum "Yoruyorsun beni"

Başkaların gamsız, tozpembe hayatlarını görünce kıskanıyordu. 

Kapı ansızın çalarken düşünceleri toz bulutuna karışıp kayboldu. Kenan gelmiştir, diye kim olduğunu sormadan kapıyı hızla açtı. Karşısında orta boylu, iri yarı adamı görünce kapıyı açtığı gibi kapatmaya çalıştı. Fakat adam ondan daha atik davranıp ayağını kapının arasına sıkıştırdı ve genç kadına pis pis sırıttı. 

"Merhaba güzelim. Görüyorum ki seni fena dağıtmışım ama hâlâ istediğim gibi değil. Üzerinde bir kaç değişiklik yapmak lazım." Kadın söylediği sözlere karşı gülümserken tüm yükünü kapıya bırakmıştı. Karşılıklı itişirlerken kapı aralarında bir ileri bir geriye doğru dans ediyordu. Kadın sıktığı dişleri arasından:

"Bırak bu boş lafları da sadede gel."diye çıkıştı. Uyanır uyanmaz bu adamı görmek moralini fena halde bozmuştu. O kendinden emin burnunun üzerindeki yaraları tekrar kanatmamak için nelerini vermezdi! Fakat unutmamak gerekiyordu ki bu iri yarı adam ondan üstündü. Onunla yaptığı maçı zar zor kazanmıştı. 

Küçük Bir KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin