Öncelikle çok çok özür dileyerek başlamak istiyorum bölüme. Uzun zamandır Küçüğüm'ü ihmal ettim. Hanım Ağa beni adeta esir almıştı ama bugün sizi daha fazla bekletmeyip bir bölüm yayınlayacağım. İyi okumalar...
"Gitme. Beni bırakma..." diye mırıldandı. Genç adamın bedeni bu sözlerle kaskatı kesilirken eli ayağı birbirine dolanmıştı. Ne yapacağını bilemez halde bocalıyordu. Biliyordu genç kızın bu sözleri başka birine söylediğini fakat yine de ona söylenmiş sözleri gibi iki arada bir derede kalmıştı. Kolu üzerinde duran minik elin üzerine elini koyarken bir elektrik akımı tüm bedeninde dolaşıp tekrar temas eden eline gelmişti. Bu da neydi şimdi? Kızın elini kendi bedeninden ayırıp kızın göğsünün üzerine bıraktı. Genç kız derin bir nefes alıp sol tarafına dönerken genç adam doğruldu. Kaleminin ucuna işleyen bu küçük kadın neyin nesiydi? Kardeşinin kalbini ele geçiren şu küçük kalpte neler geçiyordu?
"O, geldi mi?" diye soran ses ile kendine gelip yanında duran kardeşine baktı. Seymen bir an olsun onun yüzüne bakmamıştı. Hipnoz olmuş gibi uyuklayan genç kıza bakıyordu. Kafasını sallayıp:
"Evet, yeni geldi." dedi. Genç adam, kardeşinin genç kızın yanına oturuşunu izledi. Sanırım onları yalnız bırakmanın zamanıydı. Peki ya neden ayakları kapıya doğru gidemiyordu? Yere çivilenen ayaklarını zorla da olsa ayırıp kapıya doğru ilerledi. Kapıyı ardından kapatacakken arkasına dönüp son kez içeriye baktı. Kardeşi, genç kızın saçlarını arada yüzünü okşuyor, bir şeyler homurdanıyordu. Gözleri şefkatle kızda gezinirken yüreğinden iliklerine doğru ilerlemekte olan bir sızı gezindi. Kardeşi bu yaralı kıza deli gibi aşıkken kızın kaçması ona tuhaf geldiği gibi saçma geliyordu. Bir insan neden aşktan kaçardı ki? Korkuyor muydu? İyi de korkunun ecele faydası olmadığı gibi aşka da bir faydası olmadığını herkes biliyordu. Bu bilinen bir gerçekken kızın böyle davranışlar sergilemesi tuhaf geliyordu. Tıpkı kendisinin içinde bulunduğu duygular gibi kızın duygularını da tuhaf buluyordu. Kapıyı ardından sessizce kapatıp çalışma odasına doğru yol aldı.
Seymen, tuttuğu gözyaşlarıyla bir savaş içerisindeyken özlemle genç kızın ağlamaktan şişmiş yüzüne baktı. Kenan'ın bu meraklı, şüpheci yapısına lanetler okurken genç kızı getirdiği hale baktı. Gerçekleri öğrenmesi için oldukça erken bir vakitti fakat lanet olası bir şüphe yüzünden her şey ortaya çıkmış herkesi, özellikle Canan'ı büyük bir kum fırtınasının ortasında bırakmıştı. Gözlerini sıkıca yumup sessizce küfür ederken ayağa kalktı. Üzerinde ki tişörtü çıkarıp yatağın kenarına fırlatır gibi bıraktı. Yatağın diğer ucuna geçip, kızı uyandırmamak için büyük bir yavaşlıkla yatağa uzandı. Pikeyi önce kızın üzerine daha sonra kendi üzerine koyup yönünü kıza doğru çevirdi. Aşkının son demindeydi işte. Kader yarından sonra çizilmeye başlayacaktı. Ya kaybedecek ya da kazanacaktı. Aşkın, aşkının savaşıydı bu. Canan'a aşk enjekte etme savaşıydı.
Genç adam, çalan telefonun iğrenç sesiyle diğer tarafına dönüp yüzünü buruşturdu. En nefret ettiği şeydi telefon sesiyle uykusunun en tatlı anında bölünmesi. Israrla çalan telefona lanetler yağdırarak komodinin üzerindeki telefonunu aldı. Arayana bakmadan öfkeyle:
"Ne var?" dedi. Karşısında ki sesin bıkkınlıkla nefesini verdiğini duymuştu.
"Sana da günaydın, Eymen!" dedi manalı sesiyle Sedef. Genç adam, tuttuğu nefesini sertçe dışarı salıp kendini yastığına atıp, gözlerini yumdu.
"Özür dilerim, Sedef. Sabahları telefon sesiyle uyanmayı sevmediğimi biliyorsun."
"Biliyorum, canım ama inan önemli olmasaydı aramazdım. Kardeşim aradı annemi hastaneye kaldırmışlar. Benim acil Ankara'ya gitmem gerekiyor." Genç adam, yataktan doğrulup pencerelere doğru yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bir Kadın
RomanceTrajik bir olay bir hayatı soldururken iki hayatı yaşanılmaz kıldı. Ve beraberinde duygular kalbe mühürlendi. Aşk bir insan için biterken, bir diğeri için yeni başlıyordu. Küçük bir kadın, büyük bir AŞK! Adam bir adım için her şeye hazırken, kadın t...