YORUM VE VOTELERİ UNUTMAYALIM CANLAR <3
"Büyüyünce ne olmak istiyorsun, Canan?"
"Ben mi? Bilmem. Herhalde sen ne olursan onu olmak isterdim?" Küçük kızın dudaklarından içten bir kahkaha çıkmış, boş depoyu doldurmuştu.
"Ne yani ben ne olursam sende o mu olacaksın?"
"Hı hı. Ben seni hiç bırakmam ki! Bak şimdi sen bu depoda eski püskü bir duvar olsan bende hemen yanındaki duvar olurum. Sen nereye ben oraya."
"Peki... Ya ölürsem? O zaman ne yapacaksın?" Canan'ın gözleri büyük kapının arasından sızan ince ışığa kaydı. Depoyu aydınlatan tek ışık oydu.
"Şu küçük ışığı görüyor musun? O ışık sensin işte. Bu karanlıkta benim. Kapıyı kapatsalar ışık kaybolacak ve depo tamamen karanlığa boğulacak. Ben ve sende böyleyiz işte. Sen yok olsan bende yok olacağım."
"Canan, yoksa sen bana aşık mısın?" Bu sefer kahkaha sırası Canan'daydı. Arkadaşının omuzuna hafif bir yumruk atarken Zeynep'te eşlik etmişti gülüşlerine. Bu içten gülüşler tüm depoyu doldururken, depoyu aydınlatan o küçük ışık huzmesi bir anda kayboldu. Ve depo Canan için bir anda karanlığa boğuldu. Küçük kız ayağa telaşla kalkarken küçük elleriyle arkadaşını aramaya çalışıyordu.
"Zeynep! Zeynep, neredesin? Korkuyorum. Çok karanlık burası. Zeynep!" Kız ellerini rastgele savurdukça onu kocaman bir boşluk kucaklıyordu. Aklına arkadaşına dedikleri geldikçe korkusu daha çok büyüyordu. Gitmişti işte onu aydınlatan o ışık! Onu bir başına karanlığa mahkum etmişti. Kuruyan boğazına inat son bir umutla arkadaşına seslendi.
"Zeynep!" Ne bir ses ne bir ışık vardı etrafta. Küçük korkuyla çığlık atmaya başladı.
Seymen, koridoru inleten o çığlık seslerini duydukça kendini kötü hissediyordu. Gördüğü kabuslar küçük kızın canını yaktıkça onun canı yanıyordu. Doktorlar onu zar zor odadan çıkarmış dışarıda beklemesini söylemişler. Zaten genç adamın orada durmaya yüreği dayanamazdı. Abisini koridorun başında görünce tüm öfkesini o yöne yöneltti. Abisinin yaptığı tüm planı adamlarından öğrenmişti. Abisi nasıl bunu yapabilmişti? Ona karışmamasını söylediği halde! Ayağa kalkıp abisine doğru yürüyecekken içeriden gelen çığlık sesleri kesilmiş koridor bir mezarlık sessizliğine bürünmüştü. Odanın kapısı açılırken beyaz önlüklü, tombul doktor elinde rapor dosyasıyla dışarı çıktı. Seymen, yönünü değiştirip doktora döndü.
"O iyi mi?" diye sordu. Doktor gözlüğünü çıkarıp bir genç adama bir de arka kafasında sargı beziyle dolaşan adama baktı.
"Siz nesi oluyorsunuz?" diye sordu. Seymen bir an durdu. Ne demesi gerekiyordu? Ailesi değildi. Arkadaşı değildi. Dostu değildi. Patronun başka hiç bir şeyi değildi. Biran kızla arasında kocaman bir uzaklık fark etti. Onu tanıyordu ama ona çok uzaktı ve bu istemeden yüreğine oturdu.
"Ben patronuyum."
"Hastanın herhangi bir yakını yok mu?"
"Hayır."
"Anladım. Öncelikle geçmiş olsun. Hastamızın dıştan durumu iyiye gidiyor. Düşmenin etkisiyle başına darbeler almış ama korkulacak bir şeyi yok. Fakat hastamızın ruhen durumu pek iyi değil. Uyanması biraz zaman aldı. Aslında kendisi uyanmakla uyanmamak arasında takılıp kalmıştı. Yaşadığı şeyler yüzünden uyanmamayı tercih ediyordu fakat hastamız kendine gelebildi. Ben onu bir psikiyatriye götürmenizi tavsiye ediyorum. Bu onun için daha iyi olacak. Koluna isabet eden kurşunda sıyırıp geçmiş. Kendini yormamasına dikkat edin. Tekrardan geçmiş olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bir Kadın
RomanceTrajik bir olay bir hayatı soldururken iki hayatı yaşanılmaz kıldı. Ve beraberinde duygular kalbe mühürlendi. Aşk bir insan için biterken, bir diğeri için yeni başlıyordu. Küçük bir kadın, büyük bir AŞK! Adam bir adım için her şeye hazırken, kadın t...